15 Aralık 2008 Pazartesi

Üretken ve çalışkan kızım

Bayram öncesi halı silmem bi işime yaradı. Çok üretken bir kızım olduğunu bir kez daha hatırlamama sebep oldu.
Kızım bugün kendince barbi bebeklerini yıkamaya karar vermiş.
Malzemeler;
1- Anneannesinin başucundan aldığı bir küçük şaşal içme suyu,
2- Mutfaktan alınan derin kap,
3- Banyodan alınan kızımın şampuanı,
4- Ve tabiki olmazsa olmaz barbiler ve esir alınan bir anneanne
Hazırlıkları bitince köpürte köpürte yıkamaya başladı. Annemde tabi oraya döktün havlu ser çığlıklarına. Epey bir oyalandı yıkama işlemiyle.
Benimde işime geldi. Çok gülerek eğlendim. Annemde kızarak söylendi. Sonuçmu hemen banyo işine geçtim ve kızımın bol köpüklerle plastik ördek ve köpeklerinide yıkamasını sağladım. Bende onu tabi. Islak yerlerde bir kolay silindi gitti.
Şimdiyi merak edenlere; ben yazarken hanım kızım anneannesiyle ki beni istemiyor. Silinen süpürülen evde çekirdek yiyerek vakit geçiriyor. Bol bol dökerek, annemin ne ağzını buluyorum, hadi topla bunun içine çığlıkları eşliğinde.
Sevgilerle

Annem ve kızımın bayram keyfi

Annem diye demem, arada takışsak ta herşeyin en iyisini hakeder yani. Tüm anneler gibi.
Bayram ona yaradı, en güzel hediyeyi aldı. Oğlu yani abim iki seneden sonra 3 günlük kaçamakla onu ve bizi görmeye gelmiş. Tabi benim güzel yeğenim gelememiş, ama karşımızda birden abimi görünce en çok annem sevindi. Aslında kuzenimden haber almış, merak etme hala gelenin gidenin olur diye. O da nerde oğlum bize kimse gelmez demiş. Tam o onda kapıdan girdi bizim Ovat.
Tabi dayısını karşısında görünce benim kızda çıldırmadı değil hani. İlk çığlığı dayım beni yemeğe gelmiş oldu. Sonraki çığlığı ise doğum günüm geldi, dayı pastam nerde oldu.
Sonrada harçlık istedi tabi. Benim yeğenime aldığım, gözüm gibi sakladığım ufak tefek hediyeleri de tam verip yollarken yakalanınca, dayısından bir de hediye kaptı benim ufaklık.
Annemde bayram keyfi yaptı.
Şimdi herşey kaldığı yerden devam. Evde kaldığımız yerden, yani temizlik, yemek pişirme, yaramazlık, bağırışlar bilinen tüm koşuşturmaca gırla gidiyor.

5 Aralık 2008 Cuma

Her eve Cinderella

Bayram için hazırlıklar her eve göre değişiklik gösterir. Eskiden çok kadın tutardım. Bende klasik şekilde peşlerinde şurası şöyle olacak, burası böyle olacak gezinir dururdum.
Neden mi annemin ve benim eşyelarımızın yerlerinin değişmemesi için. Uzun süre yanımızda çalışan bayanlar bile öğrenemediler. Biz ailecek takıntılıyız. Yani gerçek anlamda bizde biraz obsesiflik var. En çok ta abimde. Burdan yazdım diye kızmasın ama doktor bile demiş ona obsesifsiniz diye. Evi arabası konusunda o benden daha titizdir. Kedilerimizi bile arabasına kutuyla alır. Evi içinde kendine yeni bir temizlik seti alınca, eve artık kadın almaz oldu. Mersinde olunca, bende telefonda nasıl bir temizlik seti olduğunu anlamadığım için kendime alamadım. Bu arada ikimizde başak burcuyuz.
Şimdide ben artık kadın almaz oldum. Kızım hergeçen gün büyünce bende daha rahat evin içinde hareket etmeye başladım. Tabi ben bir yeri yaparken o öbür tarafı hallediyor. Olsun ben daha rahatım.
Bende yavaştan başladım bayram temizliğine. Halılarımı sildim dün. Aman ne güzel parladılar. Hele bugün daha beğendim yaptığım işi.
Sevgili kuzumda eline verdiğim az pirilli suyla bana eşlik etti. Önce silmek için bezini ıslattı. Baktı köpürüyor daha çok köpürsün diye başladı batırıp çıkarmaya. Sonra suyunu karıştırmak için sulu boya fırçalarını devreye soktu. Daha sonra yetmedi bir çorba kaşığıda işe yarar diye koştu mutfağa. Bende baktım işi ilerliyor ‘çizdiğin duvarları sil’ dedim. Oda peki annecim diyerek boyutu ilerletti. Fırçası ile önce duvarı ıslattı, sonrada benden istediği kuru bezle sildi. Baktı çıkmıyor. Köpürtme işine devam etti. Ben işimi bitirdiğimde tabi onunda işi bitmiş oldu.
‘ üvey anneciğim işimi bitirdim.’ dedi. Sonrada anneannesine dönüp ‘evde ki bütün işleride ben yapıyorum da.’
Malum benim tatlı kızım Cinderella cılık oynuyormuş.

4 Aralık 2008 Perşembe

Ayva tatlısı DENEMEM

Benim canım bir şey çektimi dayanamam yerim. O gün yemezsem bile hergün anarım ta ki yiyebilene kadar.
Geçen aydan beridir de canım ayva tatlısı istiyordu. Enson seneler önce rahmetli halamın yaptığını yemiştim. Halam da babaannem gibi mutfak ustasıydı. Elinden gelmeyen şey yoktu. Canımızın çektiği şeyleri bize yetiştirmekte ustaydı. Ben onu hep bol kepçeli olarak anarım. Çünkü evde yaptığı yemekleri yedirtmekte de ustaydı. Her zaman misafir ağırlar, ağırlayamazsa kaptığını getirirdi. Birde mahallede yapamayan muhtaçlara yollardı. Sadece kendisi için yemek yapmayı sevmeyen bir insandı.
Bende baktım bana gelmeyecek. Ki ayva tatlısı sormalarım ne bizde annemle, nede kayınvalidem de sonuç vermedi. Bilmiyorlarmış.
İş başa düştü. Şimdi gidip bir porsiyon tatlıya para veremiyeceğime kanaat getirip, iki tanecik ayva aldım. Denemelik. Hemen bir google taraması ve karşımda iştah açıcı görüntülerle tarifler. Bende hemen mutfakta yerimi aldım. Kızımada resimlerini gösterip, işte bundan yiyeceğiz diyerek onuda iştahlanması için ayarttım.
Hazırladım, tencereye yerleştirdim, şekerini ayarladım, içine çekirdeklerini attım. Tam tariflerde ki gibi ayarladım. Benim ustalığım az olduğu için öyle renk verecek şeylerden yok tabi. Ama baktığım tariflerde de renkli bir şey yazmıyor.
Neyse altını kıstım geldim. Kolay değil 1.5 saat pişecek. Aradan daha 10-15 dk geçmedi, merakımdan gittim tencerenin başına. İyikide gitmişim. Öğrendim. Bana sıkı bir ders oldu. Tencerenin kapağının kapatılmaması gerektiğini. Makarna köpürmesi gibi kapaktan şekerli köpük taşmış ta taşmış. Hemen azbir temizlikle ayvalarımı pişirme işine devam ettim. Ağdalaşmış, kurumadan önce halletmeliydim.
Gerektiğinde suyunu ekleyerek pişti benim ayva tatlım. Resimdekilere benzemeyen. Olsun hemen soğuması için mutfak balkonumda ki yerini aldı. Sonrada buzdolabındaki yerini. Altı az yanmış. Olsun ama yemekten sonra annem, ben ve kızım yemek için hazırladım. Üstüne koymak için aldığım kaymakla birlikte getirdim.
Tadı güzel olmuştu benim için. Mayhoş, şekeri benim sevdiğim gibi abartılı değil ve kaymakla birlikte ağızda iyi tat bırakması, benim için başarı.
Kızım sevmedi. Annemle ben yedik, yuttuk.
Denemem başarılı sayılırdı.

3 Aralık 2008 Çarşamba

Engelliler Günümüz

Günü elince hepimiz ne güzel hatırlarız. Anneler günü. Sevgililer günü. Babalar günü ve daha bitmeyen nice dünler. Bugün de Engelliler günü.
Bende eğitimimde ençok ilgimi çeken saha olan, zihinsel engelliler ile okul dönemimde ve sonrasında uzun bir süre çalıştım. Kızım okuluna başlayınca, bende kaldığım yerden devam etmek için sabırsızlanıyorum.
Bende, sizede okuyunca aklınızda kalarak bugünün önemini hatırlatacak, bende çok güzel yerleri olan çocuklarımın anılarını anlatmak istiyorum.
Şimdi benim çocuklarım kocaman olmuşlardır ya.
Aslında biz eğitimcilerinde elinde değnek yok, sallayınca yada değdirince elimize (bebekliğinde büyüklüğünde onlar için farketmiyor) bırakılan çocuklarımızı yürüyen, konuşan, bir birey yapmak çok zordur. Benim ilk anlattığım bu ve yanında eve verilen ödevlerle ailenin bizimle işbirliği içinde olmasının nedenli önemli olduğunu vurgalarım. Ama nedense hiç uyamamışlardır. Kızmıyorum onlara. İnsanın ev hali bazen herşeye uygun olmayabiliyor.
Bende yeri olan öğrencilerimden biri tatlı bir kızımdı. Ailesi tam bir laz ailesiydi. Karadenizin en uç noktasından gelmişlerdi. Ve sırf kızlarının ve yanında diğer çocuklarının eğitimi için Ankara ya taşınmışlardı. Aile ile çabuk kaynaştık. Zaten tüm ailelerimle hep içlerine girerek tam bir aile olmuşumdur ya. Konuşma becerisi yoktu, tuvalet eğitimi eksikti, bilgi düzeyide düşüktü. 5 yaşındaydı. 10 yaşına kadar, oda benim kızım olarak herşeyi ona vermeye çalıştım. İlk gereksinimden, tuvalet eğitiminden başladım. Benimle heryere geldiği için, bende sorun olmayan şeyler nedense ailesinde biraz daha gecikmeli çözüldü. Buda çocuklarımızın evlerinde ister normal ister engelli nedenli dişli olduklarını gösterir bana ve benim için hep daha fazlasını alacağının belirtisidir. Aklı cinliğe çalışyorsa daha neler yapar.
Kızım ve ben herşeyi aşamaları ile katederek epey yol aldıktan sonra onu yuvadan biraz daha özgür kılacak okul kayıt işine giriştim. Gerçi çoğu çocuğumu okulluda yaptım. Kuşumu okula yolladım ve ben de ailesine gerekenleri kazandırdığımı umarak biraz geri çekildim. Şimdi artık genç bir hanım olma yolunda. Benimle olduğundan belki biraz yavaş, ama olsun. Kilo alıyor diye annesinin pilav yapmayı bıraktığında, annesini gözlemleyerek pilav yapmaya girişecek kadar cesaretli (yağını koymayı unutmuş), kendi iç dünyasında müzik dinlemeye merak salarak evde kimsenin fark etmediği tv nun kulaklık yerini kullanacak kadar kendi becerilerini ortaya sunabilecek yetenekte bir kızım.
Babasının ısrarla ilerde konuşmadan nasıl bir anne olacağını sorguladığı o dönemde, onun konuşamamasının beynindeki konuşma bölgesindeki bozukluğun olduğunu kabul ettiremeyişim dışında harika bir küçük hanımdı.
Biz eğitimcilerinde çocuklarından kopması gereken zamanlar vardır. Benimde öyle oldu. Derken bende anne oldum. Diğer tüm çocuklarımın sevgisinin yanına Başağımın sevgisini içime dolduruyorum.
Başak daha anlayacak yaşta olmadığı için ona engelli kavramını vermedim, ama zaten insan sevgisini ona kazandırabilirsem ben daha ne isterim.
Aslında verilecek bir kavramda yok bence, onları bir birey olarak gördüğümüz ve davrandığımızda, herşey yerinde devam eder.

2 Aralık 2008 Salı

İktisat devri deme

Ya dedim ya komşularım kendi aralarına kimseyi almıyorlar diye, ama parkta herkesle sohbetlere katılmaktada üstlerine yok.
Bende herkesle konuşma becerisine sahip olduğum için, parktaki herkesle tanış oldum yani. Hemen gözlemlere de başlayınca devir de iktisat devri olunca onlardan çaktırmadan bende bir sürü şey öğrendim.
Evde rahmetli babam herşeyi hallederdi. Annemde küçüklüğümden beri hastalıklarla boğuşmaktaydı. Biraz büyüyünce babam anneme bakma işini benimle paylaşmaya başladı. Abimle bana da sadece ödevlerimiz konusunda baskı yapardı. Okuyalımda adam olalım diye. Evde o zamanlar bizimle yaşayan aradada gürültümüzden kaçan rahmetli babaannem yemek işlerine bakardı. Tabi babamda iyi bir ahçıydı. Abimle beni mutfağa, temizliğe koşturmazdı.
Yazları babaannem bize temizlik yaptırırdı sadece. Halada onun öğrettikleriyle bende iyiyimdir temizlikte. Ama yemek işini doğrusu kızım doğduktan sonra öğrenmeye başladım desem yeridir. Başlarda biraz lapa olan pilavla başladım ve eh işte gerisi yavaş yavaş geldi.
Dedim ya komşularımdan birşeyler öğrendim diye. Mesela senelerin getirdiği onlarda alışkanlık olan mahallemize arada gelen domatesçiden toplu alışveriş yapmak. Tabi yanında biberlerde cabası. Bende dolaba epey doldurdum, şimdi işime yarıyor.
Annemde bana bu konularda hiçbir şey söylemiyor yani. Zaten kendide bilmiyor bence.
Neyse ben epey geliştim dedim ya. Yazdan komşunun bahçesinden tazecik yaprakları da koydum dolaba. Nohutumu da ayvalıktan gelirken toplu aldım. Ayvalıktan bide bu sene biraz babaannem gibi hatırladığım kadarıyla bamya dizdim ve kuruttum. Birazda eşim kurusunu sevmiyor diye dolaba attım. Kayınvaliledem de saolsun bana toplu aldı pirincimi, memleketlerinin yani benim yeni memleketimin bulgurunu, tarhanasını. Birde kayınvalidemden barbunyaya özenip onuda attım dolaba. Kapıya gelen apt. çalışanımızda bana komşusunun memleketinden getirdiği kurufasulyeden bahsedince onuda aldım koydum. Ben aldım 3ten 5ten. Çarşıda 7den 10dan ve daha ne fiyatlardan.
Çarşıda şimdi hepsi pahalı. Bamyanın kurusunu 60 ytlden sattıklarını öğrenince epey şaştım kaldım. Seneyede ben getirip satsam diye düşünmeden edemedim valla. Ben kilosunu 3 ytlden alınca. Nohut, fasulyede cabası.
En sonunda patates ve soğanı toplu alınca tabi yine komşularıma takıldım, bende kendimi iyice iktisatlı sandım yani.
Seneye programımda patlıcan ve biber işide var yani. Komşumdan öğrendim patlıcan kurutmanın yöntemini, tabiki parkta sohbette.
Bana kolay gelsin canım.

Sabah sabah uyandırıldım

Üst kat komşum tam bir ev hanımıdır. Yüzünü görmek mümkün değil. Ama benimkinden yaramaz iki büyük ortaokul ve ilkokula giden çocuğu var. Bu yeni binalarda komşuluk ne yazık ki kalmamış.
Ben hamileyken daireyi aldığımızda kayınvalidem otururmusun diye sormuştu. Ben de otururum demiştim. Ben hep büyüdüğüm gibi bir komşuluk ilişkisi olur sanıyordum ama nerdeee.
Geldiğimizde parkımızda yapılmamıştı. Ama sonradan yapıldı. Bende parkta epey bir komşumuzla tanıştım. Fark ettimki komşularımızın çoğu gecekondudan ev sahibi olmuşlar. Benim için fark etmezdi ama demekki onlar için fark ediyor. İlk ramazan geldi. Eski tanışanlar toplanmışlar, birbirlerine ellerinde tepsiler gidip gelmeye başladılar. Ama yeni olanlar ne yazıkki aralarına giremiyor. Bayramda kızımı hazırladım, bizde evde hazır beklerken de ne gelen oldu ne giden. Ben de kızımı aldım gittim birkaç daireye bayramlaşmaya, ama nedense yine bişi olmadı.
Baktım bayramlarda da komşuluk fosladı burada.
Ya apartmana gelecek çocuklar için aldığım şekerler çikolatalar bile elime patladı. Yılmadım ama ben yine her bayram belki çocuklar gelir diye şekerleri alıp hazır tutuyorum. Bu bayram içinde birazdan gidip alıp koyacağım bir kenara. Nede olsa geçen bayramdan kalan şeker ve çikolatalar bir süre sonra bizim evde sıkıldığımız için bitmiyor ve artanlarda bayatlıyor.
Neyse yaza girerken üst kat komşum banyosunda halı yıkamış, bende kızımla yan binada komşumu ziyarete gitmiştim. Eşim telefon açtı banyo akıyor diye. Hemen üst kata heber vermiş. Ben kızımla geldim ve akan yerlere kovaları koydum. Daha sonrada evden eşimi yolladım. Komşumda geldi baktı. Annem de ‘yüzünü gördük şükür’demez mi. Kadıncağız baktı. Ben sadece banyoyu yıkadım dedi ama olan olmuş zaten fark eden bişi yok.
Kaldı öylece. Bir daha ne ilgilenen oldu, ne soran. Geçmiş olsun diyen yok.
Kadıncağız çocuklarını okula yollayıp başlıyor evini temizlemeye. Yani anlıyorum onu ama sabahın 9 da erken ya bence. Bugün dayanamadım. Her sabah gözümü süpürge makinesi eşliğinde açmaktan yoruldum. Geçen sene 8.30 larda başlıyordu. Bende bir karşılaşmamızda kendine söyledim. Unuttu geçen sürede demekki.
Ben bugün babamın taktiğine başvurdum ve etkili bir çözüm oldu. Gerçi biz küçükken evde abimle kendimizi aştığımızda bizede aynı taktiği uygulardı alt komşumuz.
Aldım elime evdeki vileda sopasını ve yatak odamın kapı pervazına vurdum birkaç kez. Komşum makinanın sesini kıstı ve süpürmeye öyle devam etti. Havalar zaten bozuk, bende bütün gün evdeyim neredeyse, ben de sıkılıyorum. Eğleniyorumda çünkü yaramaz bir çocuk hem kızdırıyor hem güldürüyor beni. Ama uykumdan da süpürge sesi uyanmak sabah sabah geriyor beni.
Hatırlarım da abimde askerliğinde eve geldiğinde beni tekmeleyerek uyandırırdı. Neymiş orda oda böyle uyanıyormuş.
Kızımın tekmeleri beni uyandıryordu ama onada öğretmeyi başardım, oda artık öperek uyandırıyor.
Kızım şimdi annenesi ile yumurta tokuşturmaca oynuyor, kazanan hepsini yiyor.
Pamuk ta tam peşlerinde yumurta sarısı verecekler diye bekliyor.
Gidip yetişeyim kızıma da yumurta bitsin.

1 Aralık 2008 Pazartesi

Annemle gezdim geldim

Bugün annemle Kızılaya gittik. Eşim de arabayı park edip gelecek yanımıza. İlk asansör bozuk olduğu için ikinci asansöre yöneldik. Neyseki çalışıyor. Sıradakiler saolsunlar annemi görünce hemen bize sıra verdiler.
Çıktık 5. kata ve hemen sıra aldık. Amanın o an gülmem geldi. Meğer seçim listeleri için herkes 7. katta ki ilgili bölüme yığılmış. Sıramız 3 dk da geldi. Gittim memur 3 lira istedi. Ben annemi taşıyacam diye çıkmışım parasız, hemde nasılsa sıra enaz 15-20 dkdan önce gelmez diye. O kadar beklersem gider şeften torpil isterim diye düşünüyordum. Eşimde gelir nasılsa o vakte diye. Param yok diyince adam işleminizi bekletiyorum dedi. Gözün körolsun 3 lira dedim. İnsan cebinde bi 5 lira olsun taşımaz mı. Ders olsun bana.
Eşim 10 dkda geldide, parayla gerekli kağıtları hemen götürdüm. Adamın işi olunca beni yandaki memur hanıma yöneltti. Oda önce annemi görmek istedi, baktı yerini beğenmedi az yaklaşsın dedi. Annemi yaklaştırdım bu sefer kan gurubunu sordu. Bende anneme sordum tabi. Söyleyincede eminmi diye sordu. O sırada eşimin yüzü iyice asılmaya başladı.
Tam ben konuyu dağıtıp bak işte eskiden şurdaymış rahmetli teyzemizin masası falan filan yüzünü güldürüyordum ki hanım ‘ya ben kan gurubunu yazmayı unutmuşum sorun olurmu’ diye sormazmı. Ben hemen eşimden önce atılıp olmaz diyebildim. Yeterki hemen çıkabilelim.
Aldık annemin mis gibi sıcacık yeni nüfus cüzdanını ve eve gelmek için yola koyulduk. İş hanından çıkınca annem neredeyiz diye sordu. Bende ona yerimizi tarif ettim ama tanımadı. Arabaya varıp ta tam kızılayın göbeğinden geçerken tanıdı ve işte benim bildiğim kızılay diye kendince noktayı koydu.
Eve geldik. Ben hemen günlük işlerime başladım. Annem de bana torpil geçip, çayın altını yaktı. Yaşasıın dedim benim için kıymetli, çünkü annem aylar var seneler var mutfakta birşeye elini sürmez. Gerçi ben de az değilim ona yasak koydum ocağı ellemesine. Biz yokken birkaç kez kapatıcam diye ocağı açık bırakmışlığı vardır.
Anneme halamın ölüm yıldönümü olduğunu söyledim, oda benden helva istedi. Yapmayı bilimiyorumki. Sadece dua edelim oda yeterli olur diyerek onu dinlenmesi için odasına yolladım. Allah mekanını cennet etsin.
Kızımda bugün babaannesiyle beraber. Akşama gelince bakalım bana ne hesaplar soracak. Bensiz gezmeye gittin diye. Ama ne gezme.
Olsun ben gezdim geldim evime.

28 Kasım 2008 Cuma

Resimler



Pamuk hanım evimizin kalabalığında kendine emin bir yer bulmuşa benziyor.





Başak kendince kedicilik oynuyor. Pamuk sabırla onun sıkılmasını bekliyor. Ama nerde..
Başak Pamuğu kucağına alacağı zamanı bekliyor sedece.
İki yavru uslu uslu birbirleriyle anlaşıyorlar. Yazın kızım da benimle her türlü kedi köpek besleme çalışmalarım da bana yardımcı oldu.
heeyyy. İşte yine kızım Pamuk ablası gibi oyunlar oynuyor.
Başka lafa gerek yok.

27 Kasım 2008 Perşembe

Kızım ve istekleri

Oy her çocuk gün gelir ister demek ki.
Dün kızım evde vcd de noel babalı film seyretti. Benden hergün ya yaşgününü kutlamamızı yada yılbaşı partisi vermemi istiyor. Aklını evin süslemeleri ve çam ağacının altına koyulacak hediyelerle bozmuş. Kime ne aldıracak, neli pastalar alınacak.
‘Dayıcım bana Derin in pastasından alırmısın?’
‘beşim yengem bana açılan etek alsın.’
‘Anne bak şimdi, şöyleee balon asacağız.’
‘Şöyle bi süsler asacağız. Sende bana pembe bir pantolon al.’ Liste uzuyor da uzuyor..
Neyse hanım tüm bunların yanına, filmde noelanne hamile ve noelbaba da onu doğum var diye vıın diye doğuma götürüyor ve işte sonraki sahnede noelbaba kucağında bebekle geliyor ya başladı kızım hemen.
-Anne bende böyle bir kardeş istiyorum. Hadi sende bana doğur.
-ya kızım sen şimdi kardeş istediğine emin misin?
- evet anne. Sen şimdi hamile kal. Bana da hamileyken beni böyle doğurdun dimi?
-evet kızım bende seni böyle doğurdum.
-tamam. Sen şimdi hamile kal. Bana doğur bir kardeş.
-Kızım önce bir babana söyle. Bakalım o ne diyecek.
-Tamam ben babama söylerim. Sen şimdi hamile misin?
-Sen yine de bir babanla konuş, anlat ona kardeş istediğini. Hayır hamile değilim.

Ee olmaz diyemezsin konu uzamasın diye babamıza topu attım. Onuda akşam tembihledim. Şimdi bu isteğini ya unutur yada yakında bir baskı yiyebiliriz kardeş isterim diye.
Bakalım günler neyi gegtirecek. Ama eminim bu fikir en çok anlasa konuşalanları Pamuk hanımımı rahatsız eder. Nede olsa Başak doğduğunda 1 ay evden gitmesini beklemişti. Sonra ona anlattımda kızımı anca kabul etti.
Bu da başka bir hikayedir. Sevgilerle..

26 Kasım 2008 Çarşamba

MERCAN ım Bölüm 3

Bende sevdim Mercanımı anlatmayı. Dedim ya o benden daha çabuk olgunlaştı. Beni benden daha çabuk tanıdı.
Eve geldim birgün hanım yok. Bütün evi aradım ama bulamadım. Anneme sordum. Oda mahçup cevap verdi. Eve temizleğe gelen kadın onu balkondan aşağı atmış. Delirdiğimi ve balkona koştuğumu hatırlıyorum. Yazık hemen evimizin bahçesindeki yaşlı armut ağacına çıkmış bekliyor. Hemen aşağı koşup aldım tabi. Evde de hemen bir abi kardeş işbirliği ile yapılan başkaldırı ile birdaha aynı kadın gelemedi evimize.
Babam öldükten sonra biz kendimiz gider olduk yazlığa. Annem sağ elimde, onun ve benim el çantaları birer omzumda asılı, sırtımda da bavul giderdik. Mercanımı unuturmuyum, onun için hemen konforlu sayılan bir kedi kutusu edindik. Oda sol elimde. Ayvalıkta sitenin girişinden bizim eve varış 550 metre, bizim yolu katetmemiz 1 saat otura dinlene. Olsun herşeye değer. Herkes birde kedi taşıyor derdi arkamdan, çünkü yüz ifademden korktukları için suratıma söyleyemezlerdi.
Bir senede abim ank ya getirecek annemle Mercanı, bende çocukluk arkadaşımla İzmir e akrabalarına 1 haftalık daha tatil için gideceğiz. Ben her şeyi hazırladım, önce annemi otturtturdum arabaya sonrada Mercanımı bindirdim. Onlar bir yola biz bir yola çıktık, akşam bizde vardık iyiyiz diye konuşmusuz, herşey iyiydi. Ertesi gün abim bana Mercan hasta dedi. Bekledi 2. gün baktı iyice kötüye gidiyor, hemen veterinere götür dedim. Veteriner antibiyotik ve serum başlatmış. Ama abimle konuşmamdan durumu hergeçen gün kötüye gidiyordu. Bizde 2 gün erken geldik. Eve geldiğimde evde içilmesi verilen vitamini vermeye çalışıyorlardı. Ayvalıktan gelince ilk gece iyiymiş. Ertesi günden sonra yemek yemeyi ve su içmeyi bırakmış. Ben gelince baktım kıpırdayamıyor bile. Zayıflamış, küçülmüş. Hemen kucağıma aldım. Bana bakmadan zorla kalktı indi kucağımdan. Bir daha yollamadım veterinere. Bende ona anlatmaya başladım. Özür diledim ona anlatmadan tatile gittiğim için. O gün aksama kadar ona bebek gibi baktım. Ben aldım kucağıma o kaçtı. Yılmadım ama enjektörlerle verdim suyunu sütünü, bebekliğindeki gibi yumuşacık ekmek içleriyle besledim. Akşama doğru barıştı benimle. Birdaha da aynı hatayı tekrarlamadım bende. Biryere gidecek olsam ona hemen açıklamalarıma başlardım. Oda bir daha küsmedi bana. Senelerce yaşadık, veterinerin ölecek uyutalım dediği kedimle.
Arkadaşlarım çok şaşırırlardı, evde banu diye bağıran bir kedim olduğuna. Bana herkesin içinde ismimle hitap etmesi, gelen arkadaşlarıma yemeğinin yerini göstererek ikram etmelerini sağlaması ve en önemlisi küçücük evin içinde ben yokken var olan temizlikçilerden kaybolma yeteneği, hepimizin gönlünü bir çırpıda kapıvermesi, ağlayan bağıran sinirli olanların dertlerini paylaşması… bitmez.
Aldılar benden can arkadaşımı. Yeni taşındığımız ev giriş katı olunca yazlık gibi algılayıp hergün gezmeye çıktı kardeşim. Aradan zaman geçti taşındıktan sonra, 1 gece eve gelmedi. Ertesi gün bütün mahalleyi dolaştım bulamadım. Adım çıktı mahallede. 2. gün baktım yine yok yine dolaştım. Ve yan bahçenin çok otluk biryerinde buldum bebeğimi, kardeşimi. Öylece yatıyordu. Zehirli birşeyler yemiş. Of benim için çok zordu. Hala da çok zor.
Anneme yalan söyledim bulamadım diye halbuki kapıcının yardımıyla gömdük. Arkasından bildiğim dualarımı okudum. Annem bir müddet daha bekledi gelecek diye, senelerce söylemedim.
Adım yine çıktı mahallede kedi delisi diye. Tüm esnafa kapıcılara zehirleyeni bulursam diye demediğim tehditler kalmadı. Okumadığım lanetler…. 19 sene yaşamışım ben onunla, aynı yatakta yatmışım. Ben onu, oda beni büyütmüş.
Siyah beyaz aynı onun gibi boyanmış, alçıdan küçük bir kedi çalışması bulunca aldım. Kızımda şimdi onu küçücük elinde kibarca tutarken Mercanım diye seviyor. Onun hikayelerini masal gibi dinliyor benden.

25 Kasım 2008 Salı

MERCAN ım Bölüm 2

Bende doyamadım Mercanımı anlatmaya. Aslında ben zaten ona doyamamıştım ya.
Evimize geldikten sonra yaramaz ve oyuncu bir kedi izlenimi yaratmasına rağmen aramızdaki bağ gün geçtikçe arttı. Önce babam fark etti. Senin geldiğini biz hemen anlarıyoruz derdi. Meğer Mercan benim gelmemi hisseder kapıda beklemeye başlarmış.
Evde onsuz yatamazdım. Abimde birtek onunla yatmak isterdi. Alıp onu yatardı. Yatakta epeyde bir oyun oynarlardı. Yatağın içine bile hapsederdi. Bende her akşam ikisi yatsın diye beklerdim inatla. Ee işin keyfi orda, abimi delirtmek. Onlar yattıktan sonra yatıp seslenirdim ‘Mercan ben yattım.’ Sonra sayardım 3olmadan gelir, hemen ben zaten hazırlıklı açmışım yorganı, hooop içeri. Abimde katıldı oyuna onu zorla tutmaya çalışırdı, ama ben birkere seslenmişim nafile bir çaba. Her gece beni tırtırlarıyla uyuturdu. En güzelide sabah uyandığımda yastıkta kafalarımız yanyana uyanmamız olurdu. Beni yine güne tırtır eşliğinde hazırlardı. Her çocuk gibi gece uyanıpta korktuğumda ilk kontrol ettiğim Mercanın yanımda uyuyup uyumadığı olur, uyuyorsa döner arkamı uyurdum. Zaten hep uyumuştur bende ne diye korkarak uyanmışsam.
Ortaokul zamanım geldiğinde, küçük evlerin getirdiği gürültüde ders çalışmanın yolunu geceleri erken yatıp sabah günlük ders programıma göre sabah 5 lerde kalkarak çalışmaya başladım. Tabi bisküvisiz ve o zamanki keyfim kakaosuz olmaz. Ben yerimde Mercan bakarmı, asla hep derin derin uyur. Ben sessiz sedasız kalkıp, en ince beceri ile bisküvileri alıp, en sessiz şekilde ısırdığım ilk anda yanımda bitip ben ne yiyorum diye kontrolden geçmem kaçınılmazdı. Tabii aldığım bisküvilerin yarısı benim yarısı da onun midesine inerdi. Ya bende az değildim her gece aynı oyunu oynardım.
Gün geçtikçe o benden daha çabuk olgunlaşmaya başladı.Abimle, annemle, babamla, babaannemle olan kavgalarımda önce sessiz kalıp seyreder, sonrada hemen yanıma gelip tarafını belli ederek beni sakinleştirmeye, üzüntümü almaya çalışırdı.
Her yaz Ayvalığa gittiğimizde evin kalabalığından hiç hoşlanmazdı. Ne yapsın bütün kışı evin tek şımarığı olarak geçirdikten sonra, manevi annesi Zeytin ve manevi kardeşi Momocan ile geçirmek onu biraz dışarı iterdi. Mercanımla yürüyüşe çıkmak, eve ilk önce kim varacak gibi çocukça gelebilecek tüm oynaşmaları yapardık. Evde yanlışlıkla dahi olsa
tırmalamadığı bir ben vardım. Ayvalık kedisi olduğunuda yediği bamya suyuna batırılmış ekmek içiyle belli ederdi.
Bizim Zeytinimiz de tam bir kaplandı. Çevredeki tüm köpekleri arkasına aldığı Mercan ve Momocan la hizaya sokma kabiliyeti ilede zekasını da ortaya koyardı. Mercanın da manevi annesine vefa borcunu hep arkasında kalarak bu şekilde ödediğine inanıyorum.
Bizim büyümemiz hep böyle koşturmayla geçmiştir. İki kardeş olarak büyüdük. Abim kızmasın şimdi ama, o zamanlar o ve kuzenim kardeş - ben ve mercan da bir kardeş olarak büyüdük.
Bir kedinin verdiği sevgi yine sığmadı…

MERCAN ım Bölüm 1

Arkadaşım, arkadaşım, kardeşim Ayçam benim, sen istersinde ben anlatmazmıyım MERCAN ımı.
Ayvalıkta yazlığımızda ben bir küçücük çocuk iken, bir yaz öğlenine doğru sağa sola koşturuken, arka bahçemizden ‘Banuuu’ diye seslenen rahmetli hakim amcamızı duydum.
Ah rahmetli hakim amcam benim. Ailemizin en can alıcı ferdiyele beni tanıştırması, onu hep rahmetle anma vesilemdir.
Dediki (o zamanlar heryer sazlık, bahçe çitimizin yanında da bir at arabası durmakta) ‘şurda tekerleğin altına bir kedi yavrusu girdi. At kıpırdamadan al onu.’
Aile kedi sever olunca, oda görevi evin en küçüğü bana teslim etti. Ve ben bir koşu aldım ve evin içine çığlıkla koştum. Rahmetli babaannem ile anlaştığımız tek konu olan kediler, hemen bana bakmasına vesile oldu. Bir elime sığan ki o zaman çocuğum, siyah-beyaz beşiktaş kostümü ile abimin gözdesi haline gelen, sağ köpek dişi babaannemin tahminince çekirge yemeye çalışırken kırılmış, belkide ben almadan at kıpırdadı da arkasına bağlı olan araba hareket etti bilinmeyen bir sebepten kuyruğunun ucu kırılmış, küçük ama bakışları insanın içini ısıtan yeşil gözlere sahip minik kediyi hepimiz anında ama tam anında çok sevdik. Annem bile hiçbir kediyle bağ kurmamasına rağmen ona bağlandıki sevimliliği inanılmaz. Evde olan herkes ve tabii rahmetli halamın ve kuzenimin aile bireyi olan rahmetli Zeytinimiz bile sevdi minik kediyi. İsim koyma işinde babaannem MERCAN dedi ve hey bir kedimiz oldu.
Hemen su içirdik ve ekmek içini şekerli çayla ıslatıp içinede bolca peynir koyup yedirdiğimizde karnının şişmesiyle, küp bir kedi haline geldi. O hali hepimizi çok güldürdü ve hepimiz ona daha çok bağlandık. Bende tabi akşamları kendime güzel ve tatlı bir yatak arkadaşı bulmuş oldum.
Zeytin ona gerekli tuvalet eğitimini hemen verdi, onu tatlı tatlı yalayarak temizledi. Kendisini mercanın annesi gibi görüp yakaladığı kuş, fare, çekirge vs ne varsa bizim dışımızda da besleyerek büyümesinde toparlanmasında bizim kadar emek sarf etti. Tabi biz bunu günlük ev temizliğimizde perdenin arkasından çıkan kalıntılardan anlayabiliyorduk. Bu yapay anneliği sevmeside öyle çok etkili oldu ki, bizim orda sürekli gezen bembeyaz bir erkek kediden ankaraya döndüğümüzde 3 beyaz 1 simsiyah toplam 4 yavru sahibi olarak gerçek anne olmasını sağladı. Halamların da ailesi daha bir genişledi.
Rahmetli Babam 15 günde bir yanımıza geldiği için o yokken iyiydik, ama gelince mercan dışarda yatmaya başladı. Ama ikinci gece babam bile dayanamadı ve onu içeri aldı. Sorulduğunda cevabı basitti. Akşamları dış tele tırmanarak kapı üstündeki camdan içeri bakarak ağlaması değilde, geceleri tırmanarak yırttığı teli kurtarmak içinmiş. Heyhey oda bizi kandıracak. Mercan babam öldüğünde benim vazgeçilmez destekçimdi.
Ee maceraların devamını da sonra yazarım. Resmini bilgisayara yüklettiriyim. Onunla büyümemizi de sonra yazarım. 19 sene kolay anlatılmaz.
Sevgilerle

24 Kasım 2008 Pazartesi

Pazartesi sendromu

Pazartesi günü çalışanlar için hep kasvetli görülen bir gündür. Ben de çalışırken öyleydi. Çarşamdadan cumayı, cumada yarımgün olan cumartesimin bitmesini bekleyerek, günlerimi kovalardım. Hamileliğimin 7. Ayında işi bıraktıktan sonra ve doğumdan sonra ise 3.5 yılı bir baktım geçirmişim.
Bugün hava bizim buralarda iyice kasvetli geçti. Hava kara bulutlu ve yağmurlu. Gün içinde kahvaltıdan öğle yemeğine, öğle yemeğinden öğleden sonrasına barbi çizgi filmleri, boyamalar, evin şeklini muhafaza ederek geçirdikten sonra kafamı pencereye döndürdüğümde havanın kasvetini kaybedip yerini kararak gece olmaya başladığını farkettim.
Ne gündü ama, daha bitmedi tabi. Aksam yemeği kovalamacası, ve yatakta çadır kurularak içinde masal anlatılan yatma maratonum var. Şimdi ne mi oluyor. Kızım elma yiyor. Yere attığı koltuk minderinin üstünde. Ee banyo keyfi başka nasıl sonlanır ki..
Şimdi gidip bi koşu süpürge makinesi ile olan randevuma yetişmem lazım. Demin kızımın döktüğü toz şekerlerin hemen temizlenmesi lazım, kızım elmasını bitirmeden..

Klasik haftasonumuz


Hafta sonlarımız oldukça klasiktir. Cumartesi günleri kızım babaannesi ve meannesine gider, babası ile öğleden sonralarını bana ve anneme dinlenme zamanı olarak bırakırlar. Ne dinlenme ama ben hemen evi temizlemeye başlarım. Hergün ev süprülse bile evde bir küçük hanım ile evin kızı pamuk hanım olunca, evin baştan asağı elden geçmesi kaçınılmaz oluyor.
Hafta sonunun ikinci günü olan Pazar günleri ise ben, kızım ve babası hep beraber babaannesi ve meannesini almaya gideriz. Programlamam da ne varsa, ogün yemek bizde tam aile olarak yenir.
Aslında telefon görüşmemizde birşeyler almadan evde ne varsa, allah ne verdiyse yiyelim diye konuştuk ama, benim kızım hemen hatırlattı bana haftaiçi dediğim şeyi. ‘Anne hani balık alacaktın, ben babaannemle yiyecektim.’ Tabi ben hemen kızıma verdiğim sözde durmak için balık almak için cumartesi onlarla çıktım.
Hamsi ve barbun aldım. Hamsi ayıklamayı öğrenmiştim ama barbunlar konusunda gerekli bilgiyi balıkçıdan aldım. ‘Önce dedi, pullarını bir bıçakla şöyle bir kazıyacaksın.’
İyi hadi bakalım o işi hemen çözdüm ama gerisini temizlerken birkaç tanesinin kafasını gözünü hallettim. Elim alışıncada gerisi kolay oldu. Bu işleri Cumartesi gününde evde kızım yokken halletmek, Pazar günün kolay geçmesi için bulduğum ‘belki çoğu ev hanımından biraz geç bulmuşumdur’ çözüm yolum.
Eşim fazla kalabalık masalardan pek hoşlanmadığı için bende ona uygun masa hazırlamakta biraz ustalaştım.
Yağda kızartarak hazırladığım hamsi ve barbun kızartmalarının yanına, soğan kızartarak ve patates salatası hazırlayarak sofra düzenlememi bitirdim.
İşin komik yanı ondan sonra benim için. Masada kızımın yanında yer alıp. Kızarmış hamsilerin kuyruklarının yanında kendilerini de (yani ayıkladığım balıkları) yemesini sağlar iken bir yandan servis yapıp, bir yandan da balıklara elini süremeyen eşimede balık ayıklayarak ve ikram ederek akşamın koşuşturmasını ve iyi sonlanmasını sağlamak klasiğimdir. Elimden geldğince ve becerebildiğim kadarı ile tabi.
Genelde eşim mutlu olur, heleki karnını güzelce doyurduysa.


Pamuk nerde diye sorarsanız cevabım kolay. Cumartesi den balığa doyduğu için Pazar akşamı yemekte bizi bizle bırakmayı tercih etti. Tabi babamızın verdiği yemeklerlede kandince ziyafetini çektikten sonra.

22 Kasım 2008 Cumartesi

Ben av oldum

Oy oy şu makasla tanışmaları coçukların neden hep komik olaylarla biter ki.
Sabah sabah kalkmışım, çay demlemişim, kızımın sayesinde sabah çıtır simitlerimizi almışım. Simitçi memnun 3.5 yaşında bir takipçisi var. Geleceğin alışveriş ustası olacağı belli..
Bende tabi hemen servisi hazırlayayım diye mutfaktaki yerimi almış harıl harıl çayları koydum. Sırası ile anneannesine verdim, odaya servis. Sonra çizgifilm seyreden kızıma çayını ve simitini getirdim ki, sabah sabah hemen almış eline makası ohhh oturmuş bir güzel saçını doğruyor. Kesiyor diyemem çünkü rastgele kesilen bir saç için doğru kelam olmaz.
Dikilip karşısına, çok ciddi bir şekilde bağırmadan ‘hemen ver o makası bana’ diyebildim. Aldıktan sonra da kaldırdım tabi.
Kızımın makasla saç kesme hikayesininde bir geçmişi var elbet.
Saçlarını geçen ay babaannesi arka altlardan az düzeltmek için onu ikna edince, benim kızım da olayı hemen genelledi tabii. O akşam eve gelince benden makas istedi, anneannesinin saçını kesmek için. Sandı ki hep evde saç kesiyoruz. Bende anneannesi ile kızımı alarak kuaföre götürdüm ve her ikisininde saçlarını orda, kızıma bu işler için özel makas ve bu işi yapan kişiler olduğunu göstererek anlatmaya çalıştım.
Anladığını umarak eve gelmiştim ama, günler geçti unuttu sanarken meğer o sadece anını kolluyormuş.
Bu bana kedilerin avlanırken ki sinsi sinsi yanaşmalarını, duyulması zor olan ağızlarından çıkardıkları sesleri, pusuya yatışları ve ön patilerini fırlamak için hazırhale getirirken kıçlarını yavaştan sağa sola sallayarak fırlamaya son hazırlanışları gözlerimin önünden geçerek hatırlatıyor.
Avlanan bu kez yine ben oldum. Kızımın kağıt makasını ortada unutursam..

Ben bunları yazarken, hanım sadece bakmak üzere geldi ve masadan kağıt makasını aldı ve gitti.
Anneannesi de atının ip saçlarını keserken görünce ' hani annene sadece bakmak için aldığını söylememişmiydin' diyerek geliyor. 'Söylemesene anneanne'
Ben gidip makas olayını sonlandırayım.

21 Kasım 2008 Cuma


Ekmek almak demek bizim evimiz de bir olay bir şaşaadır. Helede dışarı bakıp hava güneşli ise hemen kızım anneannesine yapışıp, ‘anneanne sende gel. Ben seni elinden tutar götürürüm. Sen arabada oturur beklersin. Ben seni indirmem arabadan.’
Niyetim evin ekmeğini alıp gelmek, birde bakarsınız aile gezisine dönüşmüş. Annem saolsun yaşadığı hastahane maceralarından dolayı anca elinden tutularak yürüyebiliyor. Kızımda öğrenmiş bunu, güya onu hiç yormuyor.
Asıl yorulan benim. Bir elimde annem öbür elimde yollara fırlamasın diye kızım, ayağımızın dibinde fırsattan yararlanıp dışarıya çıkmak için bizi takip eden pamukla beraber dışarı çıkarız. Arabaya varınca rahat bir nefes alabilmek ne güzeel bir duygudur.
Eve gelipte herkesi yerli yerine oturtturunca (annemi koltuğuna, kızımda artık evde nereye fırlar ise) işte ferahlama dakikaları başlar benim için. Ama kaç dakika olacağı belli olmaz çünkü heran ya kızım benden birşeyler istemeye başlar. Kağıt, makas, boya kalemleri, sulu boya, izlenecek film, binilecek at… sanki evden günlerce uzak kaldıkta özlemiş edası ile. Yada annem yorulduk bahanesi ile dinlenmek için çay, kahve ister.
En çok havaların bozulmasına ben mi sevinmeliyim. Aç telefonu bakkala gelsin ekmek. Ne benzin parası, ne iki elin dolu gezinmek ve iki büklüm kalmak, ne de on dakikalık iş bir saatlik gezmeye dönüşmesi olmaz.
Tüm bunlar beni yorar ve gererken, onlar küçük salonumda mutlu bir şekilde kahveyi nasıl birbirlerine içireceklerini tartışıyorlar. Kaşığı kim tutacak, aman üstlerine dökülmesin havlu sermek lazım mı, parmakla içilip içilmeyeceği, vs..
Bende kahvemle onlara bakıp sadece gülüyorum. Yakında okul çağı gelince (benimde hedefim olan iş hayatıma dönebilmem) onların arasına gün içerisinde belli bir aralıkta uzaklık koyacak. Annem gün geçtikçe daha çok yaşlanıyor, kızım da tersine çok çabuk büyüyor.
Bende gün geçtikçe daha fazla olgunlaşıyorum ve yaşlanma günlerimin yakınlaşmasını bekliyorum. İleride annem gibi olabilirmiyim?. Torunumla içiçe günlerim, kavgalarım, gülüşmelerim, yaramazlıklarım olur mu.
Umarım annemden daha yaramaz olurum…

Not: Tüm bu koşuşturma içinde biz yine Pamuk hanımı sokakta unuttuk. Neyseki apartmandan birilerini eğitmişte kendini önce dış kapıdan sonrada iç kapıdan geçirtirip içeri almalarını sağlıyor. Evin yolunu kendi buluyor. Birde tabağına mama koyabilse..

20 Kasım 2008 Perşembe

İkinci kızım PAMUK


Bugün evimize televizyonumuza bakmak için ama bizim misafir olarak ağırladığımız bir bey ve bir bayan iki kişilik bir ekip geldi.
İşin heyecanı kızım tarafından yaşandı. Gelen kişileri sanki her zaman gelen misafirlerimiz yerine koyunca, hepimiz birden aynı havayı soluyunca rollerimize bürünüverdik. Gelen misafirlerimize pamuk hanımda gelip sürününce ve kucaklara alınınca herşey tastamam oldu.
Ben de evimize gelen misafirlerimin kedimden korkmadan, üstlerinin kıl olma korkusu yaşamadan oturmalarına bayılıyorum.
Hjkllşkıop ölş lççmn kşşşom. ‘Anne oldu mu?’öön m lşçşöççil ‘Ben yazacam.’ Gjfukpş
Tttttttttttjllgıııııı9999999999999999999999jhhhhhh
‘Tamam kızım bu kadar yeter.’ Lnökopş ‘ Sıra bende’ ynmlok9ı51x ‘kızım’ Gjjkxı*k kı l ‘kızımmmm’

Allahtan sevdiği dizi başladı da bende klavyeyi geri alabildim.
Evet misafirlerin pamukla araları iyi oldumu bende daha rahat oluyorum. Hemen çay servisi de peşinden geldi tabii. Ve sohbet pamuk ve maceralarına dönüşünce evde gırgır gülme eksik olmadı.
Neden insanlar evde yaşayan, heleki ailenin bir ferdi olan hayvanlara tepkili olurlar hiç anlamam. Eve gelen misafirler bizim aile bireyimize tepkili olunca biz ne hissederiz diye düşünmezler ki. Helede korkudan kaçanlara, üstlerinin kıl olması fikriyle etraflarına tiksinti ile bakanlar eklenince, aklıma hep bende onlara aynı tiksindirici surat ifadesiyle bakarken yakalnırmıyım düşüncesi gelir.
Evde hayvan besleyen kişiler sanki korkan yada tiksinen kişilere karşı hazırlıklı değilmiş gibi düşünmeleri yanlış. Bir kere pamuk kendinden öyle heryere oturan bir kedi değildir. Onun oturduğu yere oturmak isteyen tiksintili kişiler için her zaman altına serilebilecek bir örtü, ortamı gerilmekten kurtarır. Ve üstlerindeki kılları toplamak için üretilmiş olan kıl toplama aletleri de evde başköşede durursa bakışlarda ki problemler kalkar umarım.

ya ben bunu yayınlamak için ukudan kalktım da .... kızımla uyumak benim için bu aralar ayrıcalıkta.

sevgilerle

19 Kasım 2008 Çarşamba

Sevgiyle donanıyorum


Arkadaşım kardeşim Ayça nın bir yeğeni olacağını öğrendim bugün. Aklıma hemen benim yaramazın haberini vermeye başladığım zamanlar geldi. Bilmeyenler için sadece kilolu gözüküyordum tabi.
Hemen ilk hediyeler gelmeye başlamıştı. Çok yakın arkadaşlarımdan biri don almış. Donanması için. İyiki almış, donandı benim zilli.
Tabi bende bu bilgiyi layığı ile arkadaşıma ilettim. Yeni bebeğimiz donansın diye.
Bende hemen kızımın odasına gidip sakladığım minicik pembeli süslülerinden seçmek için dolabını karıştırdım. Kızımdan bir hediye vermek önemli benim için.
Nede olsa benim kızım da artık ablalık sıfatına geçiyor. Onun bu konuda bilgisi yok tabi ama en azından onun adına ben sevindim.
Sonra birden fark ettim ki son gelen çok sevilir. Acaba kızımın ve benim pabuçlarımız dama atılır mı diye düşünmeden edemedim. Baktım ki bir kıskançlık tufanına kendimi kaptırıyorum, hemen kötü fikirleri geldikleri gibi kovaladım.
Süheyla teyzemi ve Ayça mı nasıl paylaşacağım diye dert edinmenin sırası değildi. Hemen topladım kendimi. Nede olsa ben ve kızım Ayçamın ve teyzemin biricikleriyiz çünkü.
Ben teyzemi annem Ayçamı da kardeşim bilmişim. Kızımın da anneannesi ve teyzesi onlar. Onlar benim, ben onların ailesiyiz.
Yeni gelecek bebeğimiz hepimizi ayrı ayrı kocaman sevgilerle dolduracak ve biz bir aileyiz.
Ailemiz yeni gelen yeğenimizle büyüyecek ve yeni sevgilerle hepimiz donanacağız…
Bebeğimizin sağlıkla, sanşıyla, bereketiyle ve sevgiyle gelmesini sabırsızlıkla bekliyorum. Allah tamamına erdirir de kucağımıza sağlıkla alırız.
Yaşasın bende yedek hala oluyorummmm.
Ayçam, teyzem ben ve kızım sizi çok ama çoookkk SEVİYORUZ.

18 Kasım 2008 Salı

Günlük ev halimiz...


Yaramazlıklara geçen bir gününde kızıma yetişmek benim için gün geçtikçe zor oluyor.
Eve alınan tuvalet kağıtlarını kaydırak haline getirdiği sandelyeden kaydırması, sonrada kocaman kopardığı bir parçayı arkasından sürükleyerek sağa ve sola dağıtmaları. Sonrada gelip sana da yapmamı istermisin sorusuna nasıl cevap verilir. Tabiki isterim diyerek.
Sonra sırada anneannesi var tabi onada şöyle sesleniyor: sana da oldu anneannane..al bakalım
Peki ben ne zaman evi toplamayalım. Acaba resim defterini yerine kaldırsam fark edermi diye düşünmekten vazgeçmeliyimiyim. Peki ya ağlayan bebeği Ayşemizi? Tam ben kaldırırken fark eder de canı ya makyaj yapmak isterse diye makyaj çantasını nereye koymalıyım.
Allahım tüm bunlar için biz ona güzel bir oda hazırlamamışmıydık. Biryerlerde odayı karantinaya aldıkta ben mi unuttum. Babası her akşam eve geldiğinde, eğer kızımla bende uyumamışsam ‘bana bu evde sadece odasını dağıtacak demiştin’ demesin diye koşuşturmak hergün ki alıştırmam halini aldı.
Benim için bir alıştırma turuda günlük yemek heyecanı. Acaba bugün ne yapsam tüm ev kadınlarının kabusudur sanırım. Nede olsa klasik kabızlık sorunu olan biri olan kızım için zeytinyağlı, sebzeli ve doyurucu menüler ortaya çıkarmak lazım.
Sonuç ta o benim biricik kızım, aşkım, bağımlılığım. Önce 3 yaşında daha küçük diyerek kreşe veremeyen ben değilmiydim. 3.5 yaşında da babası onun küçük, savunmasız ve korkak olduğunu söyleyerek bir sene daha evde kalmasını istememişmiydi.
Bakalım kreş çağı bitipte okul çağı geldiğinde ne gibi bahaneler üreteceğiz.

‘Beni yalnız bıraktın buraya geldin. Beni yalnız bıraktın. Beni yalnız bıraaktıınnn. BENİ YALNIZ BIRAAKTIIINNNN’
Tamam geliyoooruuummm……

16 Kasım 2008 Pazar

Kızımın bebekliğinden beri uykuya geçişi hiç kolay olmamıştır. Uyduğu zaman hemen ben de dinlenme moduna geçerdim. Hala uyuyunca ben dinlenmeye başlıyorum yada onunla uykuya dalıyorum.
Bebekken onu uyutmak için en çok meannesinden yardım alırdık. Daha sonraları ise pusetinde sallayarak, gezdirerek uyutmaya çalışırdık. Malum tatlı cadı olmanın birinci kuralı evde seninle ilgilenen herkesi aynı anda oyalayabilmektir. Helede uyumayı sevmiyorsan ve uyumamak için anneden babaya, babadan meanneye, ondan babaanneye geçerek uykuyu satmak onun için çok kolay olmuştur

Neyse daha sonraları kızım uyumadıkça bizde çeşitlilik arttırdık. Kucakta gezmelere, kucakta dans etmeler, arabayla gezmeler. Büyüdükçe uyuması biraz rahatlamaya başladı. Önce uyku saatlerini belirlemek benim için başlıca görev oldu. Ortamı da ayarlamak lazım. Önce ev kalabalıksa ya biz saklanacağız yada onlar. Neden mi çok basit evde tık duysa uyumadan önce, hemen vesile uyku dağıtmaya. Bide alışkanlıklar önemli. Evde anne ve anneanne ile basit bir uyku düzenine alışmış. Daha sonraları havaların güzel olmasından faydalanıp açık havada uyumaya geçiş, ve son olarak yatak ta uykuya geçmek için kitaplar. Bebekken de anlasalar ya kitaptan anneler için daha kolay olurdu

Şimdi de en az 2 kitap okumadan, masal anlatmadan uyumuyor. Daha 3.5 yaşında ve bende alışmışım, onsuz ilerde ben nasıl uyuyacağım bilmiyorum.


İşte kızımın uyuduğunda ne tatlı olduğunun ispatı. Yaramazlığı uykusunda da devam ediyor…




14 Kasım 2008 Cuma

Kızım ve Anneannesi

Anneanne ve torun ilişkileri nasıl olur bilmem ama bizimkiler oldukça komikler. Eskiden Başak hanım ilk doğduğu zamanlarda fazla birbirlerine yaklazmalardı. Tabii bizim bebeğimizin annemin yanına gitmesi kolay değildi ve annem de biraz yaşlı olduğu için onu kucağına falan almaya çekinirdi. Bende onları yanyana yatırarak anneme nöbet çizelgesi verirdim, ki annem başarı ıle tamamlardı nöbetlerini.


Daha sonraları ona sallama görevleri vermeye başlayarak annemin yetki alanlarını biraz daha genişlettim. Kucağına yine almaya korkardı ama biraz daha sık almaya başladığı söylenebilir. Az tut kucagında da bende anakucağını alıp geleyim gibi cümleler işe yarardı.


Eee benim kuzum da çabuk büyümeye devam etti ve yürüme işinden sonra ilk iş tırmanmalara başladı ve annem o zaman artık kurtulamadı, çünkü artık hanım kendisi anneannesinin kucağına çıkmaya başladı. O günden sonrada aralarındaki oyunlar daha canlanmaya başladı ve annemim bağıracam şimdi imdat gibi çığlıkları daha çok duyulur olmaya başladı.






Şimdi aralarında ki uyum çok daha güzel. Kavgaları, annemin uffflamaları, kahkahaları, oyunları arasında bende günlük işlerimi halledebiliyorum. İkisede çılgın, ikiside yaramaz, ikiside uslu….

İYİKİ VARSIN ANNEM

13 Kasım 2008 Perşembe

Sevmek

Birkaç haftadır her kanalda gösterilen, tüm dünyaya aktarılan bazı gerçekler anne olarak beni de tüm kadınlar gibi etkiledi.
Ben de bir eğitimci olarak değil de olaylara anne gözüyle bakıyorum ve içimin yanmasının yanı sıra çok utanç içinde de kalıyorum.
İnsanoğlunun garip bir bakış açısı ve algılama şekli, yaşayışının eğitiminin getirdiği olaylara tepki vermesi vardır.
Ben ise sadece her gün kendi çocuğuma daha fazla sarılarak, onu severek, ona daha sakin ve anlayışlı davranarak, dışarıda kötü davranışları yaşayan normal ya da zihinsel engelli çocuklara yapamadığım aktaramadığım tüm sevgimi kendi kızıma aktarıyorum.
Gün gelirde büyüdüğünde insan sevgisi ile dolu olabilmesi için. Her kurum ve her aile kendi içinde yetiştirdiği gelecek nesillere insan sevgisi ve güveni verse hayatımız daha güzele gider diye ümit ediyorum.
Olaylara eğitimci gözümle baktığımda ise olaylara yabancı kalmak bu nüfuslu memlekette çok kolay olduğunu, her gün yaşanan kötü olaylarla insanlarımızın daha kolay gözlerinin önündekini görmeleriyle ve unutma hızlarının arttığını söyleyebilirim.
Zihinsel engeli olan bir bireye yaklaşımımızda bizi saran acıma duygusundan kurtulup yerini sevgiye bırakmadığımız sürece, ne kadar adım atılırsa ilerleme kaydedilmesi bence zor. Eğitimcilerin ellerinde sihirli değnek olmadığı unutulmamalı. Annelerin babaların çocuklarını devlete emanet etmeleri kendi ve çocuklarının sağlık, maddi, vs. sebeplerden olsa da onları da anlamak gerekir.
Çalışanların alt üst ilişkileri, araya giren mevkilerle ne yazık ki aşılabilecek sorunları bile aşılamayacak şekillere dönüştürüldüğünü ve sonrasında da olayları kapak altı etmenin de ne kadar kolaylaştırabileceği gözlerimizin önünde yaşanıyor.
Bakım evindeki zihinsel engelli bir kızın tecavüze uğraması, hamile kalması, kendisinin başka çocuğunun başka kurumlara verilmesi de bence bunlardan sadece bir örnek.
Yaşanan her olayın tecavüzler, cinayetler, kazalar, cinnetler, vs. önemi çok büyük bence. Bizim yetiştirilişimizde her faktörün zenginlik, fakirlik, okumuşluğumuz, okumamışlığımız etkili olmasının yanında, sevgi ve güvenin eksikliğini ne olursak olalım hiçbir şey doldurmaz.
Sabrınız için teşekkür ederim.

Resimleri


Kızımdır diye demem çok yeteneklidir. İşte çektiği resimlerden biri. Buda bizim kedimiz pamuk.
İkiside cok hoştur, öyle ki birbirlerine fazla yaklaşmazlar nede olsa benim kızım daha 3.5 yaşında. Ama yakındır önde pamuk arkada Başak koşuşturmaları.
Ben hamile iken pamuk hanım kucağıma yatar bilinen kedi tırtırlarını söylerdi. O zamandan belliydi aralarında komik bi ilişki olacağı, Başak hanım teperdi içerden. Pamuk kafasını kaldırıp bakardı, ama bişi anlarmıydı bilmem tekrar başlardı tırtıra. Bende beklerdim ne olacak diye ve evet beklenen olurdu. Pamuk tepilirdi. Kalkıp giderdi tabii ne yapsın. Aşka gelsin tepilip durulsun, alınıp giderdi.
Bizim pamukta hoştur ooyy ooyyy. Onunda bol hikayeleri vardır. Az yaramaz değildir oda.
Başak doğduktan sonra anladı ki birtek onun miyavlamasına uyanıyor çok uzun bir süre eğer olurda yemeğini vermeyi, tuvaletini temizlemeyi falan unutursak bizi uyarmak için gidip yaptıklarıda yeterli gelmezse işte yandık demekti. Hemen gidip uyuyan kızımın başında miyavlamaya başlardı ve bizi cezalandırırdı. Başak oldum olası uykuyu sevmeyen bir çocuk olmuştur. Birde uyudumu tv seyret, evini makine ile süpür, at koştur uyanmaz ama pamuk miyavladımı hemen uyanırdı. Neyseki o günler geride kaldı, artık pamuk hanımı ihmal etmiyoruz. Mutlu. Hemde Başak hanım uyku düzenini kurduda 2 yaşından beri oda mutlu.
Geldi benim kızım hepimize iyi günlerrrrr

12 Kasım 2008 Çarşamba

Minik Kızım 2 Yaşında

yeni baslayanlar için teşekkür edrim

yani benim için
nekadar da zormuş yazı yazma işi demeden geçemeyeceğim.
sayfaya girmem bile bıle bir olay. olsun ama öğrenmeye kararlıyım. sonuçta daha kimselere diyemedim ayça yı kandırdım da banada bir sayfa açtırdım dıye. aslında onunla şöyle düsündük, kızımı yazar anlatırım oda gün gelir hani büyürde okur ve güleriz.
benim kızım tatlımı talımı tuzlumu tuzlu bir kızdır.
güldümü yüzünüz güler, asıldımı yüzünüz asılır. amaaa bide cadıdır ki evimizin tatlı cadısıdır. evde kim varsa oyalar, peşinden koşturur.
iki yaşından beri gündüz uykusu uyumadığı için gece uyuduğu zaman süt dökmüş kedim benim.
eh yeni başlayan için bukadar yazması bi olay
ayça cım canım benım. bana daha anlatacağın öğreteceğin çoookkk şey var. denk gelirde okuyan olursa eğer, sizlerinde desteğini bekliyorum.
ayçacım sana teşekkür ederim

7 Kasım 2008 Cuma

Canlarıma...

Sevgili Banu’m,
Ekrana uzun bir süre baktım, düşündüm düşündüm, düşündüm…
Sana ne diye hitap etmeliyim ki?
Arkadaşım, kardeşim, can yoldaşım, ablam, dayanağım, sırdaşım, dert ortağım, akıl hocam, sığınacak limanım…
Bunların hepsi ve daha fazlasısın sen benim için…
Bazen düşünüyorum da, kan bağı olmadan da kardeşlik olabiliyormuş…
Hayatımda o kadar büyük bir yeri kaplıyorsun ki, sensiz bir dünyayı inan ki düşünemiyorum.
Zaman zaman sana “İyi ki varsın” diyorum ya, gerçekten iyi ki varsın…
Benim için çok özelsin ve hep öyle kalacaksın…
Dünyada bir insanın yapabileceği en büyük güzelliği yaptığının farkındasın değil mi?
Hayata melekler kadar mükemmel bir prenses getirdin…
Başak Hanım…
Cadı mı cadı, tatlı mı tatlı, şeker mi şeker, şımarık mı şımarık, edepsiz mi edepsiz, güzel mi güzel, can mı can…
Başağım o kadar küçük ki daha…
Güldü mü gözlerinin içi gülüyor…
O kadar saf, o kadar berrak ve o kadar minik ki…
O kadar sevgi dolu ki…
Allahım O’nu tüm kötülüklerden uzak tutsun…
O’nun o gül yüzünde ki tebessüm hiç kaybolmasın…
O’nun o pırlanta ışıltısı hiç sönmesin…
Seni ve kuzuyu dünyalar kadar çok seviyorum.
Bir elin parmaklarını aşmaz derler ya, işte siz o parmakların bir tanesisiniz…
Yüzünün daima gülsün, huzur her zaman sizinle olsun.
İYİ Kİ VARSINIZ, İYİ Kİ YANIMDASINIZ…

Ayça Kızılkaya

Merhaba

Başbelası arkadaşım Ayça'nın tacizleri sonucunda bende blog sahibi oldum.

Kızımla ilgili yaşadıklarımı anlatmak istedim.

İşte benim minik kızım Başak...