3 Aralık 2008 Çarşamba

Engelliler Günümüz

Günü elince hepimiz ne güzel hatırlarız. Anneler günü. Sevgililer günü. Babalar günü ve daha bitmeyen nice dünler. Bugün de Engelliler günü.
Bende eğitimimde ençok ilgimi çeken saha olan, zihinsel engelliler ile okul dönemimde ve sonrasında uzun bir süre çalıştım. Kızım okuluna başlayınca, bende kaldığım yerden devam etmek için sabırsızlanıyorum.
Bende, sizede okuyunca aklınızda kalarak bugünün önemini hatırlatacak, bende çok güzel yerleri olan çocuklarımın anılarını anlatmak istiyorum.
Şimdi benim çocuklarım kocaman olmuşlardır ya.
Aslında biz eğitimcilerinde elinde değnek yok, sallayınca yada değdirince elimize (bebekliğinde büyüklüğünde onlar için farketmiyor) bırakılan çocuklarımızı yürüyen, konuşan, bir birey yapmak çok zordur. Benim ilk anlattığım bu ve yanında eve verilen ödevlerle ailenin bizimle işbirliği içinde olmasının nedenli önemli olduğunu vurgalarım. Ama nedense hiç uyamamışlardır. Kızmıyorum onlara. İnsanın ev hali bazen herşeye uygun olmayabiliyor.
Bende yeri olan öğrencilerimden biri tatlı bir kızımdı. Ailesi tam bir laz ailesiydi. Karadenizin en uç noktasından gelmişlerdi. Ve sırf kızlarının ve yanında diğer çocuklarının eğitimi için Ankara ya taşınmışlardı. Aile ile çabuk kaynaştık. Zaten tüm ailelerimle hep içlerine girerek tam bir aile olmuşumdur ya. Konuşma becerisi yoktu, tuvalet eğitimi eksikti, bilgi düzeyide düşüktü. 5 yaşındaydı. 10 yaşına kadar, oda benim kızım olarak herşeyi ona vermeye çalıştım. İlk gereksinimden, tuvalet eğitiminden başladım. Benimle heryere geldiği için, bende sorun olmayan şeyler nedense ailesinde biraz daha gecikmeli çözüldü. Buda çocuklarımızın evlerinde ister normal ister engelli nedenli dişli olduklarını gösterir bana ve benim için hep daha fazlasını alacağının belirtisidir. Aklı cinliğe çalışyorsa daha neler yapar.
Kızım ve ben herşeyi aşamaları ile katederek epey yol aldıktan sonra onu yuvadan biraz daha özgür kılacak okul kayıt işine giriştim. Gerçi çoğu çocuğumu okulluda yaptım. Kuşumu okula yolladım ve ben de ailesine gerekenleri kazandırdığımı umarak biraz geri çekildim. Şimdi artık genç bir hanım olma yolunda. Benimle olduğundan belki biraz yavaş, ama olsun. Kilo alıyor diye annesinin pilav yapmayı bıraktığında, annesini gözlemleyerek pilav yapmaya girişecek kadar cesaretli (yağını koymayı unutmuş), kendi iç dünyasında müzik dinlemeye merak salarak evde kimsenin fark etmediği tv nun kulaklık yerini kullanacak kadar kendi becerilerini ortaya sunabilecek yetenekte bir kızım.
Babasının ısrarla ilerde konuşmadan nasıl bir anne olacağını sorguladığı o dönemde, onun konuşamamasının beynindeki konuşma bölgesindeki bozukluğun olduğunu kabul ettiremeyişim dışında harika bir küçük hanımdı.
Biz eğitimcilerinde çocuklarından kopması gereken zamanlar vardır. Benimde öyle oldu. Derken bende anne oldum. Diğer tüm çocuklarımın sevgisinin yanına Başağımın sevgisini içime dolduruyorum.
Başak daha anlayacak yaşta olmadığı için ona engelli kavramını vermedim, ama zaten insan sevgisini ona kazandırabilirsem ben daha ne isterim.
Aslında verilecek bir kavramda yok bence, onları bir birey olarak gördüğümüz ve davrandığımızda, herşey yerinde devam eder.

2 yorum:

SMİLENA dedi ki...

çok güzel bir yazı.ne kadar güzel anlatmışsın.

cumbada dedi ki...

Sevgili banu nekadar güzel anlatmışsın,negüzel şeyler yapmışsın..Eğitimci olmak hiç bitmez.Ben emekli olalı çok olmasına rağmen 'ben bir öğretmenim 'demeyi çok seviyorum.Sevgiyle kal...Haa benim kızımda Başak...