28 Kasım 2008 Cuma

Resimler



Pamuk hanım evimizin kalabalığında kendine emin bir yer bulmuşa benziyor.





Başak kendince kedicilik oynuyor. Pamuk sabırla onun sıkılmasını bekliyor. Ama nerde..
Başak Pamuğu kucağına alacağı zamanı bekliyor sedece.
İki yavru uslu uslu birbirleriyle anlaşıyorlar. Yazın kızım da benimle her türlü kedi köpek besleme çalışmalarım da bana yardımcı oldu.
heeyyy. İşte yine kızım Pamuk ablası gibi oyunlar oynuyor.
Başka lafa gerek yok.

27 Kasım 2008 Perşembe

Kızım ve istekleri

Oy her çocuk gün gelir ister demek ki.
Dün kızım evde vcd de noel babalı film seyretti. Benden hergün ya yaşgününü kutlamamızı yada yılbaşı partisi vermemi istiyor. Aklını evin süslemeleri ve çam ağacının altına koyulacak hediyelerle bozmuş. Kime ne aldıracak, neli pastalar alınacak.
‘Dayıcım bana Derin in pastasından alırmısın?’
‘beşim yengem bana açılan etek alsın.’
‘Anne bak şimdi, şöyleee balon asacağız.’
‘Şöyle bi süsler asacağız. Sende bana pembe bir pantolon al.’ Liste uzuyor da uzuyor..
Neyse hanım tüm bunların yanına, filmde noelanne hamile ve noelbaba da onu doğum var diye vıın diye doğuma götürüyor ve işte sonraki sahnede noelbaba kucağında bebekle geliyor ya başladı kızım hemen.
-Anne bende böyle bir kardeş istiyorum. Hadi sende bana doğur.
-ya kızım sen şimdi kardeş istediğine emin misin?
- evet anne. Sen şimdi hamile kal. Bana da hamileyken beni böyle doğurdun dimi?
-evet kızım bende seni böyle doğurdum.
-tamam. Sen şimdi hamile kal. Bana doğur bir kardeş.
-Kızım önce bir babana söyle. Bakalım o ne diyecek.
-Tamam ben babama söylerim. Sen şimdi hamile misin?
-Sen yine de bir babanla konuş, anlat ona kardeş istediğini. Hayır hamile değilim.

Ee olmaz diyemezsin konu uzamasın diye babamıza topu attım. Onuda akşam tembihledim. Şimdi bu isteğini ya unutur yada yakında bir baskı yiyebiliriz kardeş isterim diye.
Bakalım günler neyi gegtirecek. Ama eminim bu fikir en çok anlasa konuşalanları Pamuk hanımımı rahatsız eder. Nede olsa Başak doğduğunda 1 ay evden gitmesini beklemişti. Sonra ona anlattımda kızımı anca kabul etti.
Bu da başka bir hikayedir. Sevgilerle..

26 Kasım 2008 Çarşamba

MERCAN ım Bölüm 3

Bende sevdim Mercanımı anlatmayı. Dedim ya o benden daha çabuk olgunlaştı. Beni benden daha çabuk tanıdı.
Eve geldim birgün hanım yok. Bütün evi aradım ama bulamadım. Anneme sordum. Oda mahçup cevap verdi. Eve temizleğe gelen kadın onu balkondan aşağı atmış. Delirdiğimi ve balkona koştuğumu hatırlıyorum. Yazık hemen evimizin bahçesindeki yaşlı armut ağacına çıkmış bekliyor. Hemen aşağı koşup aldım tabi. Evde de hemen bir abi kardeş işbirliği ile yapılan başkaldırı ile birdaha aynı kadın gelemedi evimize.
Babam öldükten sonra biz kendimiz gider olduk yazlığa. Annem sağ elimde, onun ve benim el çantaları birer omzumda asılı, sırtımda da bavul giderdik. Mercanımı unuturmuyum, onun için hemen konforlu sayılan bir kedi kutusu edindik. Oda sol elimde. Ayvalıkta sitenin girişinden bizim eve varış 550 metre, bizim yolu katetmemiz 1 saat otura dinlene. Olsun herşeye değer. Herkes birde kedi taşıyor derdi arkamdan, çünkü yüz ifademden korktukları için suratıma söyleyemezlerdi.
Bir senede abim ank ya getirecek annemle Mercanı, bende çocukluk arkadaşımla İzmir e akrabalarına 1 haftalık daha tatil için gideceğiz. Ben her şeyi hazırladım, önce annemi otturtturdum arabaya sonrada Mercanımı bindirdim. Onlar bir yola biz bir yola çıktık, akşam bizde vardık iyiyiz diye konuşmusuz, herşey iyiydi. Ertesi gün abim bana Mercan hasta dedi. Bekledi 2. gün baktı iyice kötüye gidiyor, hemen veterinere götür dedim. Veteriner antibiyotik ve serum başlatmış. Ama abimle konuşmamdan durumu hergeçen gün kötüye gidiyordu. Bizde 2 gün erken geldik. Eve geldiğimde evde içilmesi verilen vitamini vermeye çalışıyorlardı. Ayvalıktan gelince ilk gece iyiymiş. Ertesi günden sonra yemek yemeyi ve su içmeyi bırakmış. Ben gelince baktım kıpırdayamıyor bile. Zayıflamış, küçülmüş. Hemen kucağıma aldım. Bana bakmadan zorla kalktı indi kucağımdan. Bir daha yollamadım veterinere. Bende ona anlatmaya başladım. Özür diledim ona anlatmadan tatile gittiğim için. O gün aksama kadar ona bebek gibi baktım. Ben aldım kucağıma o kaçtı. Yılmadım ama enjektörlerle verdim suyunu sütünü, bebekliğindeki gibi yumuşacık ekmek içleriyle besledim. Akşama doğru barıştı benimle. Birdaha da aynı hatayı tekrarlamadım bende. Biryere gidecek olsam ona hemen açıklamalarıma başlardım. Oda bir daha küsmedi bana. Senelerce yaşadık, veterinerin ölecek uyutalım dediği kedimle.
Arkadaşlarım çok şaşırırlardı, evde banu diye bağıran bir kedim olduğuna. Bana herkesin içinde ismimle hitap etmesi, gelen arkadaşlarıma yemeğinin yerini göstererek ikram etmelerini sağlaması ve en önemlisi küçücük evin içinde ben yokken var olan temizlikçilerden kaybolma yeteneği, hepimizin gönlünü bir çırpıda kapıvermesi, ağlayan bağıran sinirli olanların dertlerini paylaşması… bitmez.
Aldılar benden can arkadaşımı. Yeni taşındığımız ev giriş katı olunca yazlık gibi algılayıp hergün gezmeye çıktı kardeşim. Aradan zaman geçti taşındıktan sonra, 1 gece eve gelmedi. Ertesi gün bütün mahalleyi dolaştım bulamadım. Adım çıktı mahallede. 2. gün baktım yine yok yine dolaştım. Ve yan bahçenin çok otluk biryerinde buldum bebeğimi, kardeşimi. Öylece yatıyordu. Zehirli birşeyler yemiş. Of benim için çok zordu. Hala da çok zor.
Anneme yalan söyledim bulamadım diye halbuki kapıcının yardımıyla gömdük. Arkasından bildiğim dualarımı okudum. Annem bir müddet daha bekledi gelecek diye, senelerce söylemedim.
Adım yine çıktı mahallede kedi delisi diye. Tüm esnafa kapıcılara zehirleyeni bulursam diye demediğim tehditler kalmadı. Okumadığım lanetler…. 19 sene yaşamışım ben onunla, aynı yatakta yatmışım. Ben onu, oda beni büyütmüş.
Siyah beyaz aynı onun gibi boyanmış, alçıdan küçük bir kedi çalışması bulunca aldım. Kızımda şimdi onu küçücük elinde kibarca tutarken Mercanım diye seviyor. Onun hikayelerini masal gibi dinliyor benden.

25 Kasım 2008 Salı

MERCAN ım Bölüm 2

Bende doyamadım Mercanımı anlatmaya. Aslında ben zaten ona doyamamıştım ya.
Evimize geldikten sonra yaramaz ve oyuncu bir kedi izlenimi yaratmasına rağmen aramızdaki bağ gün geçtikçe arttı. Önce babam fark etti. Senin geldiğini biz hemen anlarıyoruz derdi. Meğer Mercan benim gelmemi hisseder kapıda beklemeye başlarmış.
Evde onsuz yatamazdım. Abimde birtek onunla yatmak isterdi. Alıp onu yatardı. Yatakta epeyde bir oyun oynarlardı. Yatağın içine bile hapsederdi. Bende her akşam ikisi yatsın diye beklerdim inatla. Ee işin keyfi orda, abimi delirtmek. Onlar yattıktan sonra yatıp seslenirdim ‘Mercan ben yattım.’ Sonra sayardım 3olmadan gelir, hemen ben zaten hazırlıklı açmışım yorganı, hooop içeri. Abimde katıldı oyuna onu zorla tutmaya çalışırdı, ama ben birkere seslenmişim nafile bir çaba. Her gece beni tırtırlarıyla uyuturdu. En güzelide sabah uyandığımda yastıkta kafalarımız yanyana uyanmamız olurdu. Beni yine güne tırtır eşliğinde hazırlardı. Her çocuk gibi gece uyanıpta korktuğumda ilk kontrol ettiğim Mercanın yanımda uyuyup uyumadığı olur, uyuyorsa döner arkamı uyurdum. Zaten hep uyumuştur bende ne diye korkarak uyanmışsam.
Ortaokul zamanım geldiğinde, küçük evlerin getirdiği gürültüde ders çalışmanın yolunu geceleri erken yatıp sabah günlük ders programıma göre sabah 5 lerde kalkarak çalışmaya başladım. Tabi bisküvisiz ve o zamanki keyfim kakaosuz olmaz. Ben yerimde Mercan bakarmı, asla hep derin derin uyur. Ben sessiz sedasız kalkıp, en ince beceri ile bisküvileri alıp, en sessiz şekilde ısırdığım ilk anda yanımda bitip ben ne yiyorum diye kontrolden geçmem kaçınılmazdı. Tabii aldığım bisküvilerin yarısı benim yarısı da onun midesine inerdi. Ya bende az değildim her gece aynı oyunu oynardım.
Gün geçtikçe o benden daha çabuk olgunlaşmaya başladı.Abimle, annemle, babamla, babaannemle olan kavgalarımda önce sessiz kalıp seyreder, sonrada hemen yanıma gelip tarafını belli ederek beni sakinleştirmeye, üzüntümü almaya çalışırdı.
Her yaz Ayvalığa gittiğimizde evin kalabalığından hiç hoşlanmazdı. Ne yapsın bütün kışı evin tek şımarığı olarak geçirdikten sonra, manevi annesi Zeytin ve manevi kardeşi Momocan ile geçirmek onu biraz dışarı iterdi. Mercanımla yürüyüşe çıkmak, eve ilk önce kim varacak gibi çocukça gelebilecek tüm oynaşmaları yapardık. Evde yanlışlıkla dahi olsa
tırmalamadığı bir ben vardım. Ayvalık kedisi olduğunuda yediği bamya suyuna batırılmış ekmek içiyle belli ederdi.
Bizim Zeytinimiz de tam bir kaplandı. Çevredeki tüm köpekleri arkasına aldığı Mercan ve Momocan la hizaya sokma kabiliyeti ilede zekasını da ortaya koyardı. Mercanın da manevi annesine vefa borcunu hep arkasında kalarak bu şekilde ödediğine inanıyorum.
Bizim büyümemiz hep böyle koşturmayla geçmiştir. İki kardeş olarak büyüdük. Abim kızmasın şimdi ama, o zamanlar o ve kuzenim kardeş - ben ve mercan da bir kardeş olarak büyüdük.
Bir kedinin verdiği sevgi yine sığmadı…

MERCAN ım Bölüm 1

Arkadaşım, arkadaşım, kardeşim Ayçam benim, sen istersinde ben anlatmazmıyım MERCAN ımı.
Ayvalıkta yazlığımızda ben bir küçücük çocuk iken, bir yaz öğlenine doğru sağa sola koşturuken, arka bahçemizden ‘Banuuu’ diye seslenen rahmetli hakim amcamızı duydum.
Ah rahmetli hakim amcam benim. Ailemizin en can alıcı ferdiyele beni tanıştırması, onu hep rahmetle anma vesilemdir.
Dediki (o zamanlar heryer sazlık, bahçe çitimizin yanında da bir at arabası durmakta) ‘şurda tekerleğin altına bir kedi yavrusu girdi. At kıpırdamadan al onu.’
Aile kedi sever olunca, oda görevi evin en küçüğü bana teslim etti. Ve ben bir koşu aldım ve evin içine çığlıkla koştum. Rahmetli babaannem ile anlaştığımız tek konu olan kediler, hemen bana bakmasına vesile oldu. Bir elime sığan ki o zaman çocuğum, siyah-beyaz beşiktaş kostümü ile abimin gözdesi haline gelen, sağ köpek dişi babaannemin tahminince çekirge yemeye çalışırken kırılmış, belkide ben almadan at kıpırdadı da arkasına bağlı olan araba hareket etti bilinmeyen bir sebepten kuyruğunun ucu kırılmış, küçük ama bakışları insanın içini ısıtan yeşil gözlere sahip minik kediyi hepimiz anında ama tam anında çok sevdik. Annem bile hiçbir kediyle bağ kurmamasına rağmen ona bağlandıki sevimliliği inanılmaz. Evde olan herkes ve tabii rahmetli halamın ve kuzenimin aile bireyi olan rahmetli Zeytinimiz bile sevdi minik kediyi. İsim koyma işinde babaannem MERCAN dedi ve hey bir kedimiz oldu.
Hemen su içirdik ve ekmek içini şekerli çayla ıslatıp içinede bolca peynir koyup yedirdiğimizde karnının şişmesiyle, küp bir kedi haline geldi. O hali hepimizi çok güldürdü ve hepimiz ona daha çok bağlandık. Bende tabi akşamları kendime güzel ve tatlı bir yatak arkadaşı bulmuş oldum.
Zeytin ona gerekli tuvalet eğitimini hemen verdi, onu tatlı tatlı yalayarak temizledi. Kendisini mercanın annesi gibi görüp yakaladığı kuş, fare, çekirge vs ne varsa bizim dışımızda da besleyerek büyümesinde toparlanmasında bizim kadar emek sarf etti. Tabi biz bunu günlük ev temizliğimizde perdenin arkasından çıkan kalıntılardan anlayabiliyorduk. Bu yapay anneliği sevmeside öyle çok etkili oldu ki, bizim orda sürekli gezen bembeyaz bir erkek kediden ankaraya döndüğümüzde 3 beyaz 1 simsiyah toplam 4 yavru sahibi olarak gerçek anne olmasını sağladı. Halamların da ailesi daha bir genişledi.
Rahmetli Babam 15 günde bir yanımıza geldiği için o yokken iyiydik, ama gelince mercan dışarda yatmaya başladı. Ama ikinci gece babam bile dayanamadı ve onu içeri aldı. Sorulduğunda cevabı basitti. Akşamları dış tele tırmanarak kapı üstündeki camdan içeri bakarak ağlaması değilde, geceleri tırmanarak yırttığı teli kurtarmak içinmiş. Heyhey oda bizi kandıracak. Mercan babam öldüğünde benim vazgeçilmez destekçimdi.
Ee maceraların devamını da sonra yazarım. Resmini bilgisayara yüklettiriyim. Onunla büyümemizi de sonra yazarım. 19 sene kolay anlatılmaz.
Sevgilerle

24 Kasım 2008 Pazartesi

Pazartesi sendromu

Pazartesi günü çalışanlar için hep kasvetli görülen bir gündür. Ben de çalışırken öyleydi. Çarşamdadan cumayı, cumada yarımgün olan cumartesimin bitmesini bekleyerek, günlerimi kovalardım. Hamileliğimin 7. Ayında işi bıraktıktan sonra ve doğumdan sonra ise 3.5 yılı bir baktım geçirmişim.
Bugün hava bizim buralarda iyice kasvetli geçti. Hava kara bulutlu ve yağmurlu. Gün içinde kahvaltıdan öğle yemeğine, öğle yemeğinden öğleden sonrasına barbi çizgi filmleri, boyamalar, evin şeklini muhafaza ederek geçirdikten sonra kafamı pencereye döndürdüğümde havanın kasvetini kaybedip yerini kararak gece olmaya başladığını farkettim.
Ne gündü ama, daha bitmedi tabi. Aksam yemeği kovalamacası, ve yatakta çadır kurularak içinde masal anlatılan yatma maratonum var. Şimdi ne mi oluyor. Kızım elma yiyor. Yere attığı koltuk minderinin üstünde. Ee banyo keyfi başka nasıl sonlanır ki..
Şimdi gidip bi koşu süpürge makinesi ile olan randevuma yetişmem lazım. Demin kızımın döktüğü toz şekerlerin hemen temizlenmesi lazım, kızım elmasını bitirmeden..

Klasik haftasonumuz


Hafta sonlarımız oldukça klasiktir. Cumartesi günleri kızım babaannesi ve meannesine gider, babası ile öğleden sonralarını bana ve anneme dinlenme zamanı olarak bırakırlar. Ne dinlenme ama ben hemen evi temizlemeye başlarım. Hergün ev süprülse bile evde bir küçük hanım ile evin kızı pamuk hanım olunca, evin baştan asağı elden geçmesi kaçınılmaz oluyor.
Hafta sonunun ikinci günü olan Pazar günleri ise ben, kızım ve babası hep beraber babaannesi ve meannesini almaya gideriz. Programlamam da ne varsa, ogün yemek bizde tam aile olarak yenir.
Aslında telefon görüşmemizde birşeyler almadan evde ne varsa, allah ne verdiyse yiyelim diye konuştuk ama, benim kızım hemen hatırlattı bana haftaiçi dediğim şeyi. ‘Anne hani balık alacaktın, ben babaannemle yiyecektim.’ Tabi ben hemen kızıma verdiğim sözde durmak için balık almak için cumartesi onlarla çıktım.
Hamsi ve barbun aldım. Hamsi ayıklamayı öğrenmiştim ama barbunlar konusunda gerekli bilgiyi balıkçıdan aldım. ‘Önce dedi, pullarını bir bıçakla şöyle bir kazıyacaksın.’
İyi hadi bakalım o işi hemen çözdüm ama gerisini temizlerken birkaç tanesinin kafasını gözünü hallettim. Elim alışıncada gerisi kolay oldu. Bu işleri Cumartesi gününde evde kızım yokken halletmek, Pazar günün kolay geçmesi için bulduğum ‘belki çoğu ev hanımından biraz geç bulmuşumdur’ çözüm yolum.
Eşim fazla kalabalık masalardan pek hoşlanmadığı için bende ona uygun masa hazırlamakta biraz ustalaştım.
Yağda kızartarak hazırladığım hamsi ve barbun kızartmalarının yanına, soğan kızartarak ve patates salatası hazırlayarak sofra düzenlememi bitirdim.
İşin komik yanı ondan sonra benim için. Masada kızımın yanında yer alıp. Kızarmış hamsilerin kuyruklarının yanında kendilerini de (yani ayıkladığım balıkları) yemesini sağlar iken bir yandan servis yapıp, bir yandan da balıklara elini süremeyen eşimede balık ayıklayarak ve ikram ederek akşamın koşuşturmasını ve iyi sonlanmasını sağlamak klasiğimdir. Elimden geldğince ve becerebildiğim kadarı ile tabi.
Genelde eşim mutlu olur, heleki karnını güzelce doyurduysa.


Pamuk nerde diye sorarsanız cevabım kolay. Cumartesi den balığa doyduğu için Pazar akşamı yemekte bizi bizle bırakmayı tercih etti. Tabi babamızın verdiği yemeklerlede kandince ziyafetini çektikten sonra.

22 Kasım 2008 Cumartesi

Ben av oldum

Oy oy şu makasla tanışmaları coçukların neden hep komik olaylarla biter ki.
Sabah sabah kalkmışım, çay demlemişim, kızımın sayesinde sabah çıtır simitlerimizi almışım. Simitçi memnun 3.5 yaşında bir takipçisi var. Geleceğin alışveriş ustası olacağı belli..
Bende tabi hemen servisi hazırlayayım diye mutfaktaki yerimi almış harıl harıl çayları koydum. Sırası ile anneannesine verdim, odaya servis. Sonra çizgifilm seyreden kızıma çayını ve simitini getirdim ki, sabah sabah hemen almış eline makası ohhh oturmuş bir güzel saçını doğruyor. Kesiyor diyemem çünkü rastgele kesilen bir saç için doğru kelam olmaz.
Dikilip karşısına, çok ciddi bir şekilde bağırmadan ‘hemen ver o makası bana’ diyebildim. Aldıktan sonra da kaldırdım tabi.
Kızımın makasla saç kesme hikayesininde bir geçmişi var elbet.
Saçlarını geçen ay babaannesi arka altlardan az düzeltmek için onu ikna edince, benim kızım da olayı hemen genelledi tabii. O akşam eve gelince benden makas istedi, anneannesinin saçını kesmek için. Sandı ki hep evde saç kesiyoruz. Bende anneannesi ile kızımı alarak kuaföre götürdüm ve her ikisininde saçlarını orda, kızıma bu işler için özel makas ve bu işi yapan kişiler olduğunu göstererek anlatmaya çalıştım.
Anladığını umarak eve gelmiştim ama, günler geçti unuttu sanarken meğer o sadece anını kolluyormuş.
Bu bana kedilerin avlanırken ki sinsi sinsi yanaşmalarını, duyulması zor olan ağızlarından çıkardıkları sesleri, pusuya yatışları ve ön patilerini fırlamak için hazırhale getirirken kıçlarını yavaştan sağa sola sallayarak fırlamaya son hazırlanışları gözlerimin önünden geçerek hatırlatıyor.
Avlanan bu kez yine ben oldum. Kızımın kağıt makasını ortada unutursam..

Ben bunları yazarken, hanım sadece bakmak üzere geldi ve masadan kağıt makasını aldı ve gitti.
Anneannesi de atının ip saçlarını keserken görünce ' hani annene sadece bakmak için aldığını söylememişmiydin' diyerek geliyor. 'Söylemesene anneanne'
Ben gidip makas olayını sonlandırayım.

21 Kasım 2008 Cuma


Ekmek almak demek bizim evimiz de bir olay bir şaşaadır. Helede dışarı bakıp hava güneşli ise hemen kızım anneannesine yapışıp, ‘anneanne sende gel. Ben seni elinden tutar götürürüm. Sen arabada oturur beklersin. Ben seni indirmem arabadan.’
Niyetim evin ekmeğini alıp gelmek, birde bakarsınız aile gezisine dönüşmüş. Annem saolsun yaşadığı hastahane maceralarından dolayı anca elinden tutularak yürüyebiliyor. Kızımda öğrenmiş bunu, güya onu hiç yormuyor.
Asıl yorulan benim. Bir elimde annem öbür elimde yollara fırlamasın diye kızım, ayağımızın dibinde fırsattan yararlanıp dışarıya çıkmak için bizi takip eden pamukla beraber dışarı çıkarız. Arabaya varınca rahat bir nefes alabilmek ne güzeel bir duygudur.
Eve gelipte herkesi yerli yerine oturtturunca (annemi koltuğuna, kızımda artık evde nereye fırlar ise) işte ferahlama dakikaları başlar benim için. Ama kaç dakika olacağı belli olmaz çünkü heran ya kızım benden birşeyler istemeye başlar. Kağıt, makas, boya kalemleri, sulu boya, izlenecek film, binilecek at… sanki evden günlerce uzak kaldıkta özlemiş edası ile. Yada annem yorulduk bahanesi ile dinlenmek için çay, kahve ister.
En çok havaların bozulmasına ben mi sevinmeliyim. Aç telefonu bakkala gelsin ekmek. Ne benzin parası, ne iki elin dolu gezinmek ve iki büklüm kalmak, ne de on dakikalık iş bir saatlik gezmeye dönüşmesi olmaz.
Tüm bunlar beni yorar ve gererken, onlar küçük salonumda mutlu bir şekilde kahveyi nasıl birbirlerine içireceklerini tartışıyorlar. Kaşığı kim tutacak, aman üstlerine dökülmesin havlu sermek lazım mı, parmakla içilip içilmeyeceği, vs..
Bende kahvemle onlara bakıp sadece gülüyorum. Yakında okul çağı gelince (benimde hedefim olan iş hayatıma dönebilmem) onların arasına gün içerisinde belli bir aralıkta uzaklık koyacak. Annem gün geçtikçe daha çok yaşlanıyor, kızım da tersine çok çabuk büyüyor.
Bende gün geçtikçe daha fazla olgunlaşıyorum ve yaşlanma günlerimin yakınlaşmasını bekliyorum. İleride annem gibi olabilirmiyim?. Torunumla içiçe günlerim, kavgalarım, gülüşmelerim, yaramazlıklarım olur mu.
Umarım annemden daha yaramaz olurum…

Not: Tüm bu koşuşturma içinde biz yine Pamuk hanımı sokakta unuttuk. Neyseki apartmandan birilerini eğitmişte kendini önce dış kapıdan sonrada iç kapıdan geçirtirip içeri almalarını sağlıyor. Evin yolunu kendi buluyor. Birde tabağına mama koyabilse..

20 Kasım 2008 Perşembe

İkinci kızım PAMUK


Bugün evimize televizyonumuza bakmak için ama bizim misafir olarak ağırladığımız bir bey ve bir bayan iki kişilik bir ekip geldi.
İşin heyecanı kızım tarafından yaşandı. Gelen kişileri sanki her zaman gelen misafirlerimiz yerine koyunca, hepimiz birden aynı havayı soluyunca rollerimize bürünüverdik. Gelen misafirlerimize pamuk hanımda gelip sürününce ve kucaklara alınınca herşey tastamam oldu.
Ben de evimize gelen misafirlerimin kedimden korkmadan, üstlerinin kıl olma korkusu yaşamadan oturmalarına bayılıyorum.
Hjkllşkıop ölş lççmn kşşşom. ‘Anne oldu mu?’öön m lşçşöççil ‘Ben yazacam.’ Gjfukpş
Tttttttttttjllgıııııı9999999999999999999999jhhhhhh
‘Tamam kızım bu kadar yeter.’ Lnökopş ‘ Sıra bende’ ynmlok9ı51x ‘kızım’ Gjjkxı*k kı l ‘kızımmmm’

Allahtan sevdiği dizi başladı da bende klavyeyi geri alabildim.
Evet misafirlerin pamukla araları iyi oldumu bende daha rahat oluyorum. Hemen çay servisi de peşinden geldi tabii. Ve sohbet pamuk ve maceralarına dönüşünce evde gırgır gülme eksik olmadı.
Neden insanlar evde yaşayan, heleki ailenin bir ferdi olan hayvanlara tepkili olurlar hiç anlamam. Eve gelen misafirler bizim aile bireyimize tepkili olunca biz ne hissederiz diye düşünmezler ki. Helede korkudan kaçanlara, üstlerinin kıl olması fikriyle etraflarına tiksinti ile bakanlar eklenince, aklıma hep bende onlara aynı tiksindirici surat ifadesiyle bakarken yakalnırmıyım düşüncesi gelir.
Evde hayvan besleyen kişiler sanki korkan yada tiksinen kişilere karşı hazırlıklı değilmiş gibi düşünmeleri yanlış. Bir kere pamuk kendinden öyle heryere oturan bir kedi değildir. Onun oturduğu yere oturmak isteyen tiksintili kişiler için her zaman altına serilebilecek bir örtü, ortamı gerilmekten kurtarır. Ve üstlerindeki kılları toplamak için üretilmiş olan kıl toplama aletleri de evde başköşede durursa bakışlarda ki problemler kalkar umarım.

ya ben bunu yayınlamak için ukudan kalktım da .... kızımla uyumak benim için bu aralar ayrıcalıkta.

sevgilerle

19 Kasım 2008 Çarşamba

Sevgiyle donanıyorum


Arkadaşım kardeşim Ayça nın bir yeğeni olacağını öğrendim bugün. Aklıma hemen benim yaramazın haberini vermeye başladığım zamanlar geldi. Bilmeyenler için sadece kilolu gözüküyordum tabi.
Hemen ilk hediyeler gelmeye başlamıştı. Çok yakın arkadaşlarımdan biri don almış. Donanması için. İyiki almış, donandı benim zilli.
Tabi bende bu bilgiyi layığı ile arkadaşıma ilettim. Yeni bebeğimiz donansın diye.
Bende hemen kızımın odasına gidip sakladığım minicik pembeli süslülerinden seçmek için dolabını karıştırdım. Kızımdan bir hediye vermek önemli benim için.
Nede olsa benim kızım da artık ablalık sıfatına geçiyor. Onun bu konuda bilgisi yok tabi ama en azından onun adına ben sevindim.
Sonra birden fark ettim ki son gelen çok sevilir. Acaba kızımın ve benim pabuçlarımız dama atılır mı diye düşünmeden edemedim. Baktım ki bir kıskançlık tufanına kendimi kaptırıyorum, hemen kötü fikirleri geldikleri gibi kovaladım.
Süheyla teyzemi ve Ayça mı nasıl paylaşacağım diye dert edinmenin sırası değildi. Hemen topladım kendimi. Nede olsa ben ve kızım Ayçamın ve teyzemin biricikleriyiz çünkü.
Ben teyzemi annem Ayçamı da kardeşim bilmişim. Kızımın da anneannesi ve teyzesi onlar. Onlar benim, ben onların ailesiyiz.
Yeni gelecek bebeğimiz hepimizi ayrı ayrı kocaman sevgilerle dolduracak ve biz bir aileyiz.
Ailemiz yeni gelen yeğenimizle büyüyecek ve yeni sevgilerle hepimiz donanacağız…
Bebeğimizin sağlıkla, sanşıyla, bereketiyle ve sevgiyle gelmesini sabırsızlıkla bekliyorum. Allah tamamına erdirir de kucağımıza sağlıkla alırız.
Yaşasın bende yedek hala oluyorummmm.
Ayçam, teyzem ben ve kızım sizi çok ama çoookkk SEVİYORUZ.

18 Kasım 2008 Salı

Günlük ev halimiz...


Yaramazlıklara geçen bir gününde kızıma yetişmek benim için gün geçtikçe zor oluyor.
Eve alınan tuvalet kağıtlarını kaydırak haline getirdiği sandelyeden kaydırması, sonrada kocaman kopardığı bir parçayı arkasından sürükleyerek sağa ve sola dağıtmaları. Sonrada gelip sana da yapmamı istermisin sorusuna nasıl cevap verilir. Tabiki isterim diyerek.
Sonra sırada anneannesi var tabi onada şöyle sesleniyor: sana da oldu anneannane..al bakalım
Peki ben ne zaman evi toplamayalım. Acaba resim defterini yerine kaldırsam fark edermi diye düşünmekten vazgeçmeliyimiyim. Peki ya ağlayan bebeği Ayşemizi? Tam ben kaldırırken fark eder de canı ya makyaj yapmak isterse diye makyaj çantasını nereye koymalıyım.
Allahım tüm bunlar için biz ona güzel bir oda hazırlamamışmıydık. Biryerlerde odayı karantinaya aldıkta ben mi unuttum. Babası her akşam eve geldiğinde, eğer kızımla bende uyumamışsam ‘bana bu evde sadece odasını dağıtacak demiştin’ demesin diye koşuşturmak hergün ki alıştırmam halini aldı.
Benim için bir alıştırma turuda günlük yemek heyecanı. Acaba bugün ne yapsam tüm ev kadınlarının kabusudur sanırım. Nede olsa klasik kabızlık sorunu olan biri olan kızım için zeytinyağlı, sebzeli ve doyurucu menüler ortaya çıkarmak lazım.
Sonuç ta o benim biricik kızım, aşkım, bağımlılığım. Önce 3 yaşında daha küçük diyerek kreşe veremeyen ben değilmiydim. 3.5 yaşında da babası onun küçük, savunmasız ve korkak olduğunu söyleyerek bir sene daha evde kalmasını istememişmiydi.
Bakalım kreş çağı bitipte okul çağı geldiğinde ne gibi bahaneler üreteceğiz.

‘Beni yalnız bıraktın buraya geldin. Beni yalnız bıraktın. Beni yalnız bıraaktıınnn. BENİ YALNIZ BIRAAKTIIINNNN’
Tamam geliyoooruuummm……

16 Kasım 2008 Pazar

Kızımın bebekliğinden beri uykuya geçişi hiç kolay olmamıştır. Uyduğu zaman hemen ben de dinlenme moduna geçerdim. Hala uyuyunca ben dinlenmeye başlıyorum yada onunla uykuya dalıyorum.
Bebekken onu uyutmak için en çok meannesinden yardım alırdık. Daha sonraları ise pusetinde sallayarak, gezdirerek uyutmaya çalışırdık. Malum tatlı cadı olmanın birinci kuralı evde seninle ilgilenen herkesi aynı anda oyalayabilmektir. Helede uyumayı sevmiyorsan ve uyumamak için anneden babaya, babadan meanneye, ondan babaanneye geçerek uykuyu satmak onun için çok kolay olmuştur

Neyse daha sonraları kızım uyumadıkça bizde çeşitlilik arttırdık. Kucakta gezmelere, kucakta dans etmeler, arabayla gezmeler. Büyüdükçe uyuması biraz rahatlamaya başladı. Önce uyku saatlerini belirlemek benim için başlıca görev oldu. Ortamı da ayarlamak lazım. Önce ev kalabalıksa ya biz saklanacağız yada onlar. Neden mi çok basit evde tık duysa uyumadan önce, hemen vesile uyku dağıtmaya. Bide alışkanlıklar önemli. Evde anne ve anneanne ile basit bir uyku düzenine alışmış. Daha sonraları havaların güzel olmasından faydalanıp açık havada uyumaya geçiş, ve son olarak yatak ta uykuya geçmek için kitaplar. Bebekken de anlasalar ya kitaptan anneler için daha kolay olurdu

Şimdi de en az 2 kitap okumadan, masal anlatmadan uyumuyor. Daha 3.5 yaşında ve bende alışmışım, onsuz ilerde ben nasıl uyuyacağım bilmiyorum.


İşte kızımın uyuduğunda ne tatlı olduğunun ispatı. Yaramazlığı uykusunda da devam ediyor…




14 Kasım 2008 Cuma

Kızım ve Anneannesi

Anneanne ve torun ilişkileri nasıl olur bilmem ama bizimkiler oldukça komikler. Eskiden Başak hanım ilk doğduğu zamanlarda fazla birbirlerine yaklazmalardı. Tabii bizim bebeğimizin annemin yanına gitmesi kolay değildi ve annem de biraz yaşlı olduğu için onu kucağına falan almaya çekinirdi. Bende onları yanyana yatırarak anneme nöbet çizelgesi verirdim, ki annem başarı ıle tamamlardı nöbetlerini.


Daha sonraları ona sallama görevleri vermeye başlayarak annemin yetki alanlarını biraz daha genişlettim. Kucağına yine almaya korkardı ama biraz daha sık almaya başladığı söylenebilir. Az tut kucagında da bende anakucağını alıp geleyim gibi cümleler işe yarardı.


Eee benim kuzum da çabuk büyümeye devam etti ve yürüme işinden sonra ilk iş tırmanmalara başladı ve annem o zaman artık kurtulamadı, çünkü artık hanım kendisi anneannesinin kucağına çıkmaya başladı. O günden sonrada aralarındaki oyunlar daha canlanmaya başladı ve annemim bağıracam şimdi imdat gibi çığlıkları daha çok duyulur olmaya başladı.






Şimdi aralarında ki uyum çok daha güzel. Kavgaları, annemin uffflamaları, kahkahaları, oyunları arasında bende günlük işlerimi halledebiliyorum. İkisede çılgın, ikiside yaramaz, ikiside uslu….

İYİKİ VARSIN ANNEM

13 Kasım 2008 Perşembe

Sevmek

Birkaç haftadır her kanalda gösterilen, tüm dünyaya aktarılan bazı gerçekler anne olarak beni de tüm kadınlar gibi etkiledi.
Ben de bir eğitimci olarak değil de olaylara anne gözüyle bakıyorum ve içimin yanmasının yanı sıra çok utanç içinde de kalıyorum.
İnsanoğlunun garip bir bakış açısı ve algılama şekli, yaşayışının eğitiminin getirdiği olaylara tepki vermesi vardır.
Ben ise sadece her gün kendi çocuğuma daha fazla sarılarak, onu severek, ona daha sakin ve anlayışlı davranarak, dışarıda kötü davranışları yaşayan normal ya da zihinsel engelli çocuklara yapamadığım aktaramadığım tüm sevgimi kendi kızıma aktarıyorum.
Gün gelirde büyüdüğünde insan sevgisi ile dolu olabilmesi için. Her kurum ve her aile kendi içinde yetiştirdiği gelecek nesillere insan sevgisi ve güveni verse hayatımız daha güzele gider diye ümit ediyorum.
Olaylara eğitimci gözümle baktığımda ise olaylara yabancı kalmak bu nüfuslu memlekette çok kolay olduğunu, her gün yaşanan kötü olaylarla insanlarımızın daha kolay gözlerinin önündekini görmeleriyle ve unutma hızlarının arttığını söyleyebilirim.
Zihinsel engeli olan bir bireye yaklaşımımızda bizi saran acıma duygusundan kurtulup yerini sevgiye bırakmadığımız sürece, ne kadar adım atılırsa ilerleme kaydedilmesi bence zor. Eğitimcilerin ellerinde sihirli değnek olmadığı unutulmamalı. Annelerin babaların çocuklarını devlete emanet etmeleri kendi ve çocuklarının sağlık, maddi, vs. sebeplerden olsa da onları da anlamak gerekir.
Çalışanların alt üst ilişkileri, araya giren mevkilerle ne yazık ki aşılabilecek sorunları bile aşılamayacak şekillere dönüştürüldüğünü ve sonrasında da olayları kapak altı etmenin de ne kadar kolaylaştırabileceği gözlerimizin önünde yaşanıyor.
Bakım evindeki zihinsel engelli bir kızın tecavüze uğraması, hamile kalması, kendisinin başka çocuğunun başka kurumlara verilmesi de bence bunlardan sadece bir örnek.
Yaşanan her olayın tecavüzler, cinayetler, kazalar, cinnetler, vs. önemi çok büyük bence. Bizim yetiştirilişimizde her faktörün zenginlik, fakirlik, okumuşluğumuz, okumamışlığımız etkili olmasının yanında, sevgi ve güvenin eksikliğini ne olursak olalım hiçbir şey doldurmaz.
Sabrınız için teşekkür ederim.

Resimleri


Kızımdır diye demem çok yeteneklidir. İşte çektiği resimlerden biri. Buda bizim kedimiz pamuk.
İkiside cok hoştur, öyle ki birbirlerine fazla yaklaşmazlar nede olsa benim kızım daha 3.5 yaşında. Ama yakındır önde pamuk arkada Başak koşuşturmaları.
Ben hamile iken pamuk hanım kucağıma yatar bilinen kedi tırtırlarını söylerdi. O zamandan belliydi aralarında komik bi ilişki olacağı, Başak hanım teperdi içerden. Pamuk kafasını kaldırıp bakardı, ama bişi anlarmıydı bilmem tekrar başlardı tırtıra. Bende beklerdim ne olacak diye ve evet beklenen olurdu. Pamuk tepilirdi. Kalkıp giderdi tabii ne yapsın. Aşka gelsin tepilip durulsun, alınıp giderdi.
Bizim pamukta hoştur ooyy ooyyy. Onunda bol hikayeleri vardır. Az yaramaz değildir oda.
Başak doğduktan sonra anladı ki birtek onun miyavlamasına uyanıyor çok uzun bir süre eğer olurda yemeğini vermeyi, tuvaletini temizlemeyi falan unutursak bizi uyarmak için gidip yaptıklarıda yeterli gelmezse işte yandık demekti. Hemen gidip uyuyan kızımın başında miyavlamaya başlardı ve bizi cezalandırırdı. Başak oldum olası uykuyu sevmeyen bir çocuk olmuştur. Birde uyudumu tv seyret, evini makine ile süpür, at koştur uyanmaz ama pamuk miyavladımı hemen uyanırdı. Neyseki o günler geride kaldı, artık pamuk hanımı ihmal etmiyoruz. Mutlu. Hemde Başak hanım uyku düzenini kurduda 2 yaşından beri oda mutlu.
Geldi benim kızım hepimize iyi günlerrrrr

12 Kasım 2008 Çarşamba

Minik Kızım 2 Yaşında

yeni baslayanlar için teşekkür edrim

yani benim için
nekadar da zormuş yazı yazma işi demeden geçemeyeceğim.
sayfaya girmem bile bıle bir olay. olsun ama öğrenmeye kararlıyım. sonuçta daha kimselere diyemedim ayça yı kandırdım da banada bir sayfa açtırdım dıye. aslında onunla şöyle düsündük, kızımı yazar anlatırım oda gün gelir hani büyürde okur ve güleriz.
benim kızım tatlımı talımı tuzlumu tuzlu bir kızdır.
güldümü yüzünüz güler, asıldımı yüzünüz asılır. amaaa bide cadıdır ki evimizin tatlı cadısıdır. evde kim varsa oyalar, peşinden koşturur.
iki yaşından beri gündüz uykusu uyumadığı için gece uyuduğu zaman süt dökmüş kedim benim.
eh yeni başlayan için bukadar yazması bi olay
ayça cım canım benım. bana daha anlatacağın öğreteceğin çoookkk şey var. denk gelirde okuyan olursa eğer, sizlerinde desteğini bekliyorum.
ayçacım sana teşekkür ederim

7 Kasım 2008 Cuma

Canlarıma...

Sevgili Banu’m,
Ekrana uzun bir süre baktım, düşündüm düşündüm, düşündüm…
Sana ne diye hitap etmeliyim ki?
Arkadaşım, kardeşim, can yoldaşım, ablam, dayanağım, sırdaşım, dert ortağım, akıl hocam, sığınacak limanım…
Bunların hepsi ve daha fazlasısın sen benim için…
Bazen düşünüyorum da, kan bağı olmadan da kardeşlik olabiliyormuş…
Hayatımda o kadar büyük bir yeri kaplıyorsun ki, sensiz bir dünyayı inan ki düşünemiyorum.
Zaman zaman sana “İyi ki varsın” diyorum ya, gerçekten iyi ki varsın…
Benim için çok özelsin ve hep öyle kalacaksın…
Dünyada bir insanın yapabileceği en büyük güzelliği yaptığının farkındasın değil mi?
Hayata melekler kadar mükemmel bir prenses getirdin…
Başak Hanım…
Cadı mı cadı, tatlı mı tatlı, şeker mi şeker, şımarık mı şımarık, edepsiz mi edepsiz, güzel mi güzel, can mı can…
Başağım o kadar küçük ki daha…
Güldü mü gözlerinin içi gülüyor…
O kadar saf, o kadar berrak ve o kadar minik ki…
O kadar sevgi dolu ki…
Allahım O’nu tüm kötülüklerden uzak tutsun…
O’nun o gül yüzünde ki tebessüm hiç kaybolmasın…
O’nun o pırlanta ışıltısı hiç sönmesin…
Seni ve kuzuyu dünyalar kadar çok seviyorum.
Bir elin parmaklarını aşmaz derler ya, işte siz o parmakların bir tanesisiniz…
Yüzünün daima gülsün, huzur her zaman sizinle olsun.
İYİ Kİ VARSINIZ, İYİ Kİ YANIMDASINIZ…

Ayça Kızılkaya

Merhaba

Başbelası arkadaşım Ayça'nın tacizleri sonucunda bende blog sahibi oldum.

Kızımla ilgili yaşadıklarımı anlatmak istedim.

İşte benim minik kızım Başak...